Tarhana

Bir nesli tarhanasız atlarsak tarhana da biter. Tarhana bittiğinde yuva, emek ve sevgi de hazır çorbalara döner.

Sabahın ilk ışıklarıyla bir bardak tarhana tüm evi sevgi kokutuyor. YD Mutfak / İstanbul

Bulutlar geçiyor köyün üzerinden. Herkes gün doğmadan evvel uyanıyor. Güneş doğduğunda bütün işler çoktan yarılanmış, hayvan dostlarla ilgilenilmiş ve sobada ısınmış oluyor ekmekler. Evin etrafı da süpürülmüş, çalı süpürgesi değmedik yer kalmamış.

Sobanın üzerinde tarhana çorbası pişmiş, bir taşım kaynamış çoktan da dumanı tütüyor. Yer sofrasının ortasındaki tek tastan içiliyor. Ev ahalisi en az sofranın üstü kadar muhabbetle iç içe oturuyor.

Güneş battığında bütün işler bitmiş oluyor. Yine aynı tas yine aynı tarhana çorbası geliyor önlerine. Belki yokluktan ama başka şeye gerek var mı gülümsüyor hepsi işte. Şükrediyorlar. Akşamın soğuğu dışarda kalıyor. İçleri ısınıyor tüm ferdlerin çorbadan mıdır yeni yakılmış sobadan mıdır bilinmez.

Hayal gibi geldi değil mi? O zamanlarda da türlü türlü dertler vardı muhtemelen. Ama muhabbet de ümit de boldu kalplerde. Az olan çoktu. Market yoktu, makarna yoktu ama çok “tarhana” vardı.

Her evde pişer, her “anne” bilirdi. Her ninenin yaptığı daha başka daha bir güzel olurdu sanki.

Tarhana “yuva” demekti. Samimiyet, masumiyet ve şefkat kokan tarhana aslında kendisi gibi olan çocukluğumuza da açılan pencereydi.

Ninemizin zaman öpücüğü konmuş benekli ve kırışmış elleriyle yaptığı, yaparken bol bol dua kattığı doğal aşıydı tarhana çorbası.

Eskiye; saf ve sade olana ama en çok da samimi olana ait ne varsa içindekiler kısmı da bunlardan ibaretti.

Evlere güneş girmez, mutfak ocakları tütmez olduğundan beri artık “anane” tarhanası pişmiyor. Dip dibe oturanların torunları artık aynı anda sofraya bile oturamadığından güneş battığında, hava kadar evler de biraz soğuyor sanki. Belki de bu yüzden, o son soba evden çıktığından beri hiç bir ev eskisi kadar ısınmıyor artık.

Hepimiz bu kadar ümitsizken ve dünya kaos içindeyken kalkıp bir tarhana çorbası pişirelim. Önce ocağımızda sonra gönlümüzde. Ninemizin deyimiyle kendimize de çok kahır vermeyelim.

Şehirde de olsa her yuva kendi içinde bir köy demek. Bizlere düşen tarhanayı sofradan eksik etmemek.

Bu coğrafyanın evlatlarının, ömürlerinin “altın saatlerinde” paylaşılan kahve fotoğraflarına değil, tarhana yapmaya, tarhana pişirmeye, tarhana içmeye ihtiyacı var.

Bir nesli tarhanasız atlarsak tarhana da biter. Tarhana bittiğinde yuva, emek ve sevgi de hazır çorbalara döner.

Daha neler yazılır, tarhanadan ne şiirler, romanlar çıkar şimdilik burada bitirelim.

Tarhana kadar iç ısıtan günlere kavuşmak temennisi ile.
Mutfaktan sevgiler.