Buğday

Buğday. İnsan.

Yan yana durunca ne de güzel yakışıyorlar birbirlerine. Birbirlerinden ayrılmaz iki parça gibiler. Kim kimi besliyor, kim kimi ehlileştirmiş muamma. Öyleki birinin tarihini okuyunca ötekinden bahsetmeden olmuyor. Geçmişleri bir. Tıpkı gelecekleri gibi.

İnsanlık tarihi buğdayla büyüyüp serpilmiş. Tarihte uğruna nice savaşlar verilmiş. Yokluğu insanları öldürmüş varlığı nicelerini zengin etmiş. Bir yerden sonra ona sahip olan insanlığa da sahip olmuş. Onun karakterini bozanlar, insanların da karakterini bozmuş. O bozulunca da her şey bozulmuş.

Bozuk zamanlardayız. Çünkü buğdayımız bozuk. Çünkü unumuz, ekmeğimiz, yediklermiz bozuk. Bozuk parçalarla inşa edilen bedenlerden nasıl sağlam işler hasıl olur ki?

Farkında değiliz çoğu şeyin. Çünkü insan gibi aciz bir varlık ancak muhtaç olduğunda gerçekten “fark eder.”

Biz buğdayı şehirdeyken sadece kitaplardan okuduk. Zararlarını, glutensiz yaşamı, yargısız infazları, bilgisiz hükümleri uzun süre takip ettik. Ama kendi bahçelerimizde ilk başakları avucumuzun içine alınca fark ettik bazı şeyleri. Buğday masumdu, temizdi. Kirli olan bir şey varsa insanların eliydi. İnsanların ona yaptıklarıydı.

Elimize aldığımız ilk karakılçık buğdayı. Haziran 2023 – Kutluoba / Bayramiç

Bizim buğdayla olan hikayemize gelince. Biz Yeşil Derman Bahçelerinde karakılçık ve sarıbaşak buğdaylarını denedik. İkisi de atalık tohumlar, ikisi de miras. Farklı üreticilerden aldık tohumları. Tohum kalitesinin üretici kalitesiyle paralel olduğunu gördük. Kimisi safken kimisinde çaprazlanma izleri olduğunu yaşayarak gördük.

Köylüler, bu atalık tohumları kullandığmız için bize güldüler. Mecazen değil, gerçekten güldüler. “Dönümünden 700 – 800 kg buğday almak varken 100-150 kg ancak alırsınız.” dediler. Dediklerin de haklı da çıktılar. Onlar 7-8 liraya buğdaylarını satarken bizlerin yardımına sizler geldiniz. Sizin geldiğinize de inanmadılar ya neyse.

Buğday işinde süreç şöyle işledi. Ekim ayında önce yağmur beklendi. Yağmur yağdıktan sonra toprağın tav denilen sürülmek için uygun kıvama gelmesi beklendi. Sonra tarla pullukla sürüldü. Ortaya çıkan tezeklerin parçalanması, buğday tanelerinin rahat toğrağa karışması için tırmıkla ikinci kez sürüldü. Sonrasında yine yağışların yolu gözlendi. Çünkü buğdayın uzun süre kuru toprakta kalması halinde buğday çimlenmeden karıncalar ve kuşlar tarafından taşınabilir veya tüketilebilirdi.

Çeşitli hava tahmin raporları takip edilerek en uygun zaman görülen bir zamanda mibzerle tohumlar ekildi. Mibzer tohumların sıralı ve daha derine ekilmesine ekilmesini sağlayan traktör arkasına takılan bir tarım aracı. Her ne kadar mibzer toprağın biraz altına tohumları koysa da gevşek toprakta karıncalar yine çalışabileceği için ve yağmurun yağacağı da kesin olmadığından yine traktörün arkasına takılan ve silindir adı verilen yuvarlak ağır bir cisimle toprak ezildi ve düzleştirildi. Sonrası yağmur beklemekle geçti.

Buğdaylar bir karış olduktan sonra köylülerin “hiç verim alamazsınız, başak yapmaz bunlar” diyerek üstümüze gelmesinden dolayı sıvı solucan gübresi uygulamaya karar verdik. Bu biçerdöver girene kadar bahçeye son dokunuşumuz oldu.

Hasat zamanı gelince, biçerdöver keyfi diye birşey olduğunu öğrendik. Öyle her istediğin yere her istediğin zamanda gelmiyormuş bu meret. Bir şekilde denk getirip güzelce hasadımızı yaptık. Römorklarımıza biçerdöverden akan tanelere bakarken çok duygulandık.

Sonrasında buğday dolu römorklarımızı çalkalama aletinin olduğu yere götürdük. Aslında bu bildiğiniz buğday eleme ve “ilaçlama” aleti. Piyasadaki adı selektör. Biz buğdaylarımızı eleme makinasına döküp hem çöpünden ayırdık hem tane büyüklüklerine göre çuvallamış olduk.

Sonrasında ise hemen ambarımıza kaldırdık. Aslında bu çuvallama aşamasında buğdaya atılan Bayer firması tarafından geliştirilen Protiokonazol ve Tebuconazole etken maddeleriyle Lamardor tarım zehiri ile her türlü bozulmaya karşı buğdaylarımızı korumaya alabilirdik. Ama bu bir tercih meselesi olduğundan ve dostlarımıza zehirli buğdaylar ve unlar yedirmek istemediğimizden bu yola gitmedik. Sonuçta çabuk bozulan, doğasının gereğini çabuk yaşayan buğdaylar elde ettik.

Yeşil Derman Dükkan üzerinden sizlerin sofralarınıza ulaşan buğdayların hikayesi böyle. Burada bir kaç önemli noktanın altını çizmek istiyoruz.

Bize diyorlar ki kurtlanmanın nedeni unları yanlış saklamanızdan olabilir. Öncelikle belirtelim ki hiçbir buğday üreticisi un olarak buğdayın saklanmayacağını bilir. Bizler, sizlerin siparişine göre kuru ve gölge olan ambarımızda sakladığımız buğdaylarımızı 50 kg olarak çektiriyoruz ve en geç 3-4 gün içinde siz dostlarımıza kargolamış oluyoruz. Yani unun beklemesi gibi bir durum asla söz konusu değil.

İkinci bir husus, bu sene Türkiye’nin nadir kurak ve sıcak yıllarından birisi. Kasım ayında olmamıza rağmen ne yağmur ne soğuk gördük. Bu elbette buğdayları da etkiliyor. Uzun süren yaz sadece şehrinizin barajındaki suyu etkilemiyor, sizleri besleyen kırsaldaki tüm bahçelerin ve ürünlerin dengesini de bozuyor. “Biz atalık buğday yaptık, bizde olmadı ama” derken etki edemeyeceğiniz çevresel şartları da düşünmenizi rica ederiz.

Üçüncü kısım siz dostlarımıza düşüyor. Unların serin yerde saklanması ve aralarına defne yaprağı koymak gibi geleneksel usullerle bozulmayı geciktirebilirsiniz. Dahası Yeşil Derman sosyal medya hesaplarından samimi dostlarımızın sıklıkla ifade ettiği gibi unu eleyerek kullanmak utanılacak birşey de değil. Bir elmanın içinden kurt çıktı diye hepsi çöpe atılmadığı gibi bir unda kurt var diye hepsi çöpe atılmaz ve unun gerisi de bozuktur muamelesi yapılmaz.

Dördüncüsü ve belki de en önemlisi, kimse isteyerek evladı gibi baktığı ilk göz ağrılarının bozulmasını istemez. Dahası Yeşil Derman ailesi olarak nasıl bir mücadele verdiğimiz dostlarımızın malumuyken buğdaylarımıza sahip çıkmak için “gereğini yapmadığımız” düşünmek en hafif ifade ile çabalarımızı küçük görmek demektir.

Sonuca gelirsek; Yeşil Derman ailesi olarak 2023 yılında biraz fazla alana buğday ektiğimizi fark ettik. Bir daha bu kadar geniş alana buğday eker miyiz, bir daha bu kadar çabaya girer miyiz bilemiyoruz. Biz elbette kendimiz ve yakın çevremiz için buğday ekmeye devam edeceğiz ama dükkana koyacak kadar uğraşmaya değer mi değmez mi siz dostlarımız karar verecek.

Buğday ve İnsan, diyerek başladık. Öyle de bitirelim. Buğday bozuldu, insan bozuldu. Belki de insan bozuluğu için buğday bozuldu. Ama bir doğru varsa yeniden inşa edeecek, eğer kaybolan değer varsa ihya edilecek ve eğer unutulanlar varsa fark edilecek; duamız odur ki dostlarla birlikte bize nasip olsun! Amin.