Türkiye’de Okulsuz Eğitim veya Ev Okulu Mümkün mü?

Öğrenci, Öğretmen ve Velilere yönelik Covid19 Aşı baskısı akıllara ev okulu veya okulsuz eğitim seçeneklerini getirdi. Bu iki hususta hukuki açıdan ülkemiz nerede biraz daha yakından bakalım.

Tahmini Okuma Süresi: 10 Dakika

11 Ağustos gecesi; tıpkı 11 Eylül ikiz kuleler saldırısının dünya için, 11 Mart Pandemi ilanının Türkiye için dönüm noktası olması gibi Türkiye için yine yeni bir dönüm noktası oldu.

Önce Sağlık Bakanı tarafından yapılan, “Covid19 Aşısının tercih değil, ödev olduğu” yönündeki beyanlar, ardından Cumhurbaşkanının, “Aşı olmamayı tercih etmeyi insan hakkı olarak görmüyorum.” şeklindeki beyanlarının ardından “şimdilik” eğitim alanında Covid19 aşısı olmayı tercih etmeyenlere yönelik ilk defa resmi kanaldan tehdit geldi. Bu tehditle birlikte yine (@yesilderman) instagram hesabı üzerinden anne babaların endişe dolu mesajları ile muhatap olduk. Anne babalara destek ve fikir vermek açısından “çocuğu okula göndermenin sonucu ne olur?” sorusunun cevabını bu yazıda birlikte arıyoruz.

Öncelikle belirtelim ki, yazıyı okumak için uzun uzun vakti olmayan dostlar bilmeliler ki; Türkiye’de ev okulu veya okulsuz eğitimi hukuken mümkün değildir, dahası yasaktır.

İkinci bir husus ev okulu ile okulsuz eğitim kavramlarının birbirinden ayrılması gerektiği noktasındadır. Ev okulu kısaca devletin resmi müfredatının evde uygulanmasıdır. Okulsuz eğitim ise müfredattan tamamen bağımsız olarak çocukların istediği şekilde eğitim süreçlerini takip etmelerini ifade eder.

1. TÜRKİYE’DE ZORUNLU EĞİTİM

Türkiye’de zorunlu eğitim hakkında temel kanun maddesi şu şekildedir;

Madde 2 – İlköğretim, ilköğrenim kurumlarında verilir; öğrenim çağında bulunan kız ve erkek çocuklar için mecburi, Devlet okullarında parasızdır.

222 Sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu

Bu açık kanun maddesi karşısında okul dışında eğitim verilmesi kanunen mümkün değildir. Bu madde öğrenci ve veliler kadar doğrudan öğretmenleri de ilgilendiren bir kanun maddesidir.

Yüksek Mahkeme bu konuda bir kararında şu ifadelere yer vermiştir;

222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununun 2. maddesi gereğince ilköğretim, öğrenim çağındaki kız ve erkek çocuklar için zorunludur. Aynı yasanın 52. maddesi hükmüne göre her öğrenci velisi, yahut vasisi veya aile başkanı çocuğunun zorunlu ilköğretim kurumuna muntazaman devamını sağlamakla ve özrü yüzünden okula gidemeyen çocuğunun durumunu en geç üç gün içinde okul idaresine bildirmekle yükümlüdür. Mülki amirler, ilköğretim müfettişleri ve zabıta teşkilatı, ilköğretim çağındaki çocukların zorunlu ilköğretim kurumlarına devamlarını sağlamakla, veli yahut vasi veya aile başkanlarına ve okul idarelerine yardımla ve her türlü tedbiri almakla vazifeli kılınmışlardır. Yasanın 53. maddesinde, okul idaresinin muhtar ve mülki amirlerin bu konuda yapacakları işlemler ve alacakları tedbirler açıklandıktan sonra 54. maddesinde; bazı durumlarda öğrencilere bir yıl içinde 15 günü geçmemek üzere okul idaresince izin verileceği bildirilmiştir. 55. maddesinde ise tüm tedbirlere rağmen çocuğunu okula göndermeyen veli, vasi veya aile başkanları hakkında ne gibi işlemler yapılacağı hükme bağlanmıştır. Bu düzenlemeye göre okul idaresinin durumu köylerde muhtarlığa, diğer yerlerde mülki amirliğe hemen bildirmesi, muhtar ve mülki amirlerin en geç üç gün içinde durumun veli, vasi veya aile başkanına tebliğini sağlaması gerekmektedir. Bu tebliğe rağmen çocuğunu okula göndermeyen veli, vasi veya aile başkanlarına yasanın 56. maddesi gereğince idari para cezası kesilebilecektir.

(Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 2004/7451 E., 2005/1314 K., 15.02.2005)

Kararda bahsi geçen, 12.01.1961 tarihinde resmi gazetede yayınlanan 222 Sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu halen daha geçerlidir. Kanunun 2008 yılında değiştirilen 56. maddesi aynen şu şekildedir;

Muhtarlıkça veya mülkî amirce yapılan tebliğe rağmen çocuğunu okula göndermeyen veli veya vasiye okul idaresince tespit edilen çocuğun okula devam etmediği beher gün için onbeş Türk Lirası idarî para cezası verilir. Bu para cezasına rağmen çocuğunu okula göndermeyen veya göndermeme sebeplerini okul idaresine bildirmeyen çocuğun veli veya vasisine beşyüz Türk Lirası idarî para cezası verilir.

Söz konusu para cezaları kaymakamlık ve valilikler tarafından günümüze uyarlanarak uygulanacaktır. Yani günlük 15,00 TL ve ebeveynlere 500,00 TL olarak belirlenen miktarlar bu bakımdan değişebilir niteliktedir.

İdari para cezaları yanında velilere yönelik başkaca yaptırımların uygulanmasının ise -şimdilik- kanuni dayanağı bulunmamaktadır.

2. OKULSUZLUK VE OKULSUZ EĞİTİM

Yukarıdaki mevzuat ve Yüksek Mahkeme kararlarından sonra okulsuzluk ve okulsuz eğitim kavramlarını irdelemek yerinde olacak.

Okulsuzluk, öğrenmeyi, her bir çocuk ve ailenin özel ihtiyaçlarına uygun hale getirme yöntemidir. Hiçbir iki okulsuz aile aynı yolu takip etmez ya da aynı okulsuz aile içindeki iki çocuk tamamen aynı yönde gitmek zorunda değildir. (1)

Okulsuzluk, nefes almak veya susayıp acıkmak gibi doğal bir ihtiyaçtır. Özel olarak öğrenilmeden, kendiliğinden ister – istemez gerektiği yerde, gerektiği kadar olduğunda en üst seviyede faydası olur.

Okulsuzluk; bir kişinin, istediği şeyi, istediği zamanda, istediği şekilde, istediği yerde ve kendi sebepleri adına öğrenmesidir. Başka bir ifadeyle Okulsuz eğitimde çocuğun liderliğinde, onun ilgi alanlarına, yeteneklerine, öğrenme hızına ve potansiyeline göre eğitim verilir. Yine bir başka deyişle çocuklara bilgiyi doğrudan vermek yerine bilgiye nasıl ulaşacağını öğretmek, okulsuz eğitimin temel felsefesini oluşturmaktadır. 

Konunun anlaşılması için “şimdilik mecburi” 0-4 yaş arasında yapılmakta olan okulsuz eğitim, hayatın en temel konularına ilişkindir ve bu dönemde asla belli bir müfredat izlenmez. Oturma, emekleme, sıralama, yürüme, konuşma, temel fizik hareketleri ve sosyalleşme (yabancılama) belli bir müfredat çerçevesinde verilmese bile tüm çocuklar bu süreci ebeveyn gözetiminde birbirine çok yakın şekilde tamamlar.

İşin ilginç yanı ise 0-4 yaş sonrası başlar. Modern toplum; tüm okul derslerinden daha zor olan yürümek, konuşmak gibi yoğun fizik ve zihin çalışması gerektiren konularda işi çocukların “öğrenme ihtiyacına” güvenerek tamamen onlara bırakırken; daha basit olan matematik ve diğer temel bilimler kısmı için çocuğu toplama kamplarına alır ve ağır şartlarda zorla belli konuları öğretmeye çalışır.

Şurası unutulmamalıdır; eğer 12 aylık tüm çocukların aynı şekilde yürümesi ve konuşması gerektiğini düşünüp, bu çocukların konuşma ve yürüme becerilerine not vermeye kalkışırsanız, maalesef bir kısım çocuk sınıfta kalacaktır. Böyle bir notlandırma ve sınıflandırma 0-1 yaş arasında ne kadar gereksiz ve abes duruyorsa aynı şekilde örneğin 10-11 yaş arasındaki çocuklar için de gereksiz ve abestir.

Kapalı kapılar ardında, nizami bir ortamda öğrenmek yerine okulsuz eğitim alan çocuklar hayatın, doğanın içinde yaşayarak, deneyip yanılarak öğrenebilir. Bu da öğrenilenlerin ezberlemekten daha kalıcı olmasını sağlar.

Çocukların kısıtlı alanlar yerine zengin çevrelerde yaşaması onların beyinlerinin gelişimine doğrudan etkili. Bu konuda yapılmış fare deneylerinde iki farklı kafes ayarlanmış bir kafes oyuncaklarla ve koşma çemberiyle donatılmış diğeri ise boş bırakılmıştır. Sonuç olarak çevre şartları daha çeşitli olan farelerin beyninin yapısal olarak daha çok geliştiği görülmüştür. (2)

Beş çocuğuna da okulsuz eğitim veren çocuk doktoru Kathleen Berchelmann, evde eğitim vermesinin şu avantajlarından faydalandığını söylüyor:

• Okulsuz eğitim daha az zaman kaybı yaşatıyor. Okula ulaşmak için serviste/arabada geçen zaman ve sonra dönünce ödev yapmakla geçen zaman sizin oluyor.

• Çocuklar evde akademik olarak daha fazla gelişim gösteriyorlar.

• Evde eğitim zor değil ve hatta eğlenceli. Esnek bir zaman planlamasına kavuştuk.

• Çocuklar okula gitmeden de spor, sanat gibi kamu hizmetlerinden yararlanabiliyor.

• Evde eğitime geçtiğimizden beri annelikten çok daha fazla keyif alıyorum. Önceden kendimi sadece bir okul servisi, ev ödev kontrolörü, aşçı ve denetçi gibi görüyordum.

• Çocuklara artık daha az bağırıyoruz. Sevgiye dayalı bir otoritemiz oluştu.

• Çocuklarımıza günlük yaşam becerilerini aktarabiliyoruz. Küçük çocuklar büyük çocuklardan öğreniyorlar. Bu verimlilik sağlıyor.

• Daha az para harcıyoruz. Özel okula göndermek, servis parası vermek ya da bir bakıcı tutmak zorunda değiliz.

• Akran baskısının yerine çocuklarımız daha sağlıklı sosyalleşebiliyor. Video oyunları, abur cuburlar gibi okulun kötü etkilerinden de korunuyoruz.

• Bir yerlere yetişmek için acele etmek zorunda değiliz. Çocuklar yeteri kadar uykularını alıyorlar. Ayrıca kahvaltılarımız, gün içerisinde yapacaklarımızı birlikte planladığımız harika zamanlara dönüştü.

• Çocuklarımıza kendi değerlerimizi aktarabiliyor, bu noktada istediğimiz konuyu daha fazla işleyebiliyoruz. Kötü alışkanlıklardan çok çabuk kurtulduk.

2.1. Neden Okulsuzluk? 

Şimdi normal olanın örgün eğitim olduğunu kanıksadığımız modern eğitim kurumlarının sadece son iki yüzyılda kurumsallaştığını düşünürsek, evde ebeveynlerin önderliğindeki öğrenme biçimi aslında çok daha eski bir gelenek.

Ev okulunda çocuklarına koçluk yapan aileler, nasıl okul öncesinde onlara konuşmayı, hayatlarını idame etmeyi öğretiyorlarsa, okul çağında da her şeyi aynı esneklikle ve gündelik hayat içinde öğretebildiklerine inanıyorlar. 

2.2. Okulsuz Eğitimin Tercih Nedenleri 

Yapılan araştırmalar, ailelerin okulsuz eğitimi tercih etmelerinin temel sebeplerini şöyle gösteriyor: 

• Çocuğun karakterine ve ahlakına yön verme isteği

• Okulun öğrettiklerine ideolojik olarak karşı çıkmak

• Okuldaki zorba akran baskısı, öğretmen baskısı

• Çocuğun özel ihtiyaçlara/engellilik haline sahip olması

• Çocuğun istenilen okula gidememesi

2.3. Okulsuz Eğitimin Dezavantajları

Bunların yanında okulsuz eğitimin dezavantajları da olabiliyor. Aileler bunları bertaraf etmenin yollarına baksalar da bu tehlikelerin farkında olmak önemli:

• Evde eğitimin sıklıkla gösterilen kötü yanı sosyalleşme faktörü. Çünkü çocuklar aile bireyleriyle arkadaşlarından daha fazla vakit geçirebiliyor.

• Çocukların aldıkları eğitim, kapsam bakımından sınırlı kalabilir ve öğretilen bilgi sadece ailenin bakış açısı ve ön yargılarıyla sınırlı olabilir.

• Öğretme yeteneğinden yoksun olan aileler, doğal bir sonuç olarak çocuğun öğrenme kapasitesini sınırlandırabilir.

• Evde eğitim alanlar, o müthiş öğretmenlerin verdiği ilhamı ve fikirleri elde etme fırsatını kaçırırlar.

• Evde eğitim alan çocuklar, sınıf ortamında öğrenme avantajlarından mahrum kalır.

• Aileler çalışma isteği ve mali ihtiyaçlar yüzünden evde eğitimi kendi çıkarlarına ve sosyal ihtiyaçlarına göre değiştirmek zorunda kalabilir. Bu da kendi içinde düzensiz bir öğrenmeye yol açar. 

Amerika, Avrupa ve Avustralya gibi ülkelerde okulsuz eğitim hukuki olarak tanınmış ve desteklenmektedir.

3. EV OKULU

Ev okulu, okulsuz eğitimden farklı olarak mevcut resmi müfredata bağlı olarak ilerleyen ancak çocuğun okul binasına gelmesini gerekli görmeyen eğitim sistemidir. Bu sistem, okulsuz eğitime göre daha sıkı olsa da, okul düzenine göre çocuğu belli fiziki şartlara hapsetmemesi bakımından kıymetlidir.

3.1. Ev Okullarının Tarihsel Gelişimi

Ev okulları Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) 1980’li yıllarda ortaya çıkmış ve toplumsal bir hareketlilik olarak çok sayıda aileyi bu akıma dâhil etmiştir. O yıllarda ev okulu uygulaması Amerikan medyasında fanatiklerin ve idealistlerin bir eylemi olarak yansıtılıyor, bazı aileler ise çocuklarını evde eğitiyor gerekçesiyle hapse atılıyor ya da cezaya çarptırılıyordu. 1980’lı yıllara kadar tüm Amerikalılar yasal olarak devlet okullarını tercih etmek zorundaydı. Aksi takdirde suç işlemiş sayılıyorlardı. Ancak 1983 yılında 4 eyalet ev okullarını resmi olarak kabul etti. Daha sonraki yıllarda ev okullarının resmi olarak kabulü devletten devlete farklılık göstermiş ve temel olarak 3 farklı durum ortaya çıkmıştır

1) Kamu okullarına hiç alternatif sağlamayanlar (1 eyalet)

2) Ev okullarına kanunen “başka yerde eğitim denkliği” gibi denklik verenler (11 eyalet)

3) Ev okullarını kabul edenler (29 eyalet).

Bunun dışında kalan dokuz eyalet ev okullarını yasal olarak kabul etmiştir. Sadece Teksas ev okullarına karşı çıkmıştır. Ev okullarına karşı çıkan veya çekimser kalan devletler yasal olarak yeni düzenlemeler getirmiş ve ev okullarını özel okul statüsünde değerlendirmiştir. (3)

Sonuç olarak, ev okulu, okulsuz eğitime giden yolda birinci basamak olarak görülebilir. Devletin özellikle “yeni dünya düzeninde” Covid19 Aşı Uygulamaları çerçevesinde vatandaşları arasında ayrımcılık yapmak yerine ev okulu veya okulsuz eğitim yönünde mevzuat düzenlemeleri getirmesi çok daha makul bir yol olarak gözükmektedir.

Dipnotlar

(1) Griffith; Mary, Okulsuzluğun El Kitabı, Yeni İnsan Yayınevi, 2021, s. 15.

(2) Eagleman; David, Canlı Devre – Durmaksızın Değişen Beynin İçyüzü, Bkz Yayıncılık, 2021, s. 19.

(3) Tösten; Rasim, Elçiçek; Zakir, Alternatif Okullar Kapsamında Ev Okullarının Durumu, Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Dergisi, 20 (2013) s. 37-49.

Kaynaklar ve Tavsiye Kitaplar

Barbara J. Patterson, Waldorf Yöntemiyle Çocuğumu Büyütüyorum, Kaknüs Yayınları, 2020.

Ben Hewitt, Okulsuz Büyümek, Sinek Sekiz Yayınevi, 2017.

Ivan Illich, Okulsuz Toplum, Şule Yayınları, 2021.

Jennifer Ward, Oyun Arkadaşım Yeryüzü, Sinek Sekiz Yayınevi, 2018.

John Taylor Gatto, Eğitim: Bir Kitle İmha Silahı, EDAM, 2017.

Mary Griffith, Okulsuzluğun El Kitabı, Yeni İnsan Yayınevi, 2021.

Matt Hern, Alternatif Eğitim, Kalkedon Yayıncılık, 2008.

Kim John Payne, Daha Sade Bir Hayat, Doğan Kitap, 2019.

Richard Louv, Doğadaki Son Çocuk, Tübitak Yayınları, 2018.

Versiyon : 1.1