Sirke

Sirke; oldukça yaygın kullanıma sahip, etanolün kontrollü oksidasyonu ile üretilen, diyetimizde önemli bir yeri olan asidik bir üründür.(1) Bir başka ifadeyle sirke, çeşitli mikroorganizma grupları tarafından farklı zamanlarda gerçekleştirilen ve farklı fermantasyon basamaklarından meydana gelmiş bir üründür. (2) Daha açık bir ifadeyle, sirke üretimi, mayalar tarafından fermente edilebilir şekerlerin anaerobik şartlarda etanole dönüştürülmesi ve ikinci aşamada ortamda bulunan etanolün aerobik şartlarda asetik asit bakterileri (AAB) tarafından kullanılarak asetik asidin üretilmesi aşamalarını içermektedir. Sirke üretiminde etanolün asetik aside dönüşümü iki biyokimyasal reaksiyon aracılığı ile gerçekleşmektedir. Bu reaksiyonlar sırasında öncelikle etanolün alkol dehidrogenaz enzimi tarafından oksidasyonu sonucunda asetaldehit üretilmekte, oluşan asetaldehit daha sonra aldehit dehidrogenaz enzimi tarafından asetik aside dönüştürülmektedir.(3)

Sirkenin tarihi tıpkı buğday gibi insanlık tarihinin ilk dönemlerine kadar uzanır. Gıdalarda aroma verici ve koruyucu olarak kullanıldığı kadar ilaç, temizlik ve hijyen amaçlı olarak da kullanılmıştır. (4)

Sirke ticari olarak yavaş, hızlı ve derin kültür yöntemleri olmak üzere başlıca üç yöntem kullanılarak üretilmektedir. Bu yöntemler arasında derin kültür yöntemi diğerlerine kıyasla daha hızlı ve ekonomik olmasına karşın, kalite açısından yavaş yöntem daha iyi sonuç vermektedir. Hızlı yöntem ve derin kültür yöntemi, hem ekonomik ve hem de üretim süresi açısından yavaş yönteme göre daha avantajlı olduğundan ticari sirke üretiminde en çok tercih edilen yöntemlerdir.(5)

Tük Gıda Kodeksi ve ABD standartlarına göre belirlenen standart sirkede en az %4 asetik asit bulunmalıdır. Avrupa Birliği standartlarına göre ise bu oran en az %5 olmalıdır. (6)

Ülkemizde üretilen sirkelerde toplam asit içeriğinin (suda serbest asetik asit cinsinden) 40 g/L’den az olmaması gerektiği, şarap sirkelerinde ise bu değerin 60 g/L’nin altına düşmemesi gerektiği, ayrıca kalıntı alkol oranının, şarap sirkesi dışındaki sirkelerde hacimce %0.5, şarap sirkelerinde hacimce %1.5 ve özel sirkelerde hacimce %3’ten fazla olmaması gerekir.(7)

Bal arısının sokması sonucu oluşan yaranın çabuk kapanması için üzerine kesinlikle sirke dökülmemelidir (Anonim, 1999). Asidik yapıdaki sirke sadece eşek arısı sokmalarına karşı kullanılmaktadır (Dursun ve ark., 2011). Eşek arısı zehrini etkisiz hale getirmek (Anonim, 2019), sokulan bölgedeki kaşıntıyı önlemek (Karaca, 2017), şişmeyi ve rahatsızlığı azaltmak amacıyla sirke kullanılmaktadır (Shealy, 2015). Eşek arısı tarafından sokulan bölgeye sirkeye batırılmış bez konmaktadır (Eskioğlu ve Anadol, 1998). Ayrıca elma sirkesine batırılmış bir sargı bezi, eşek arısının soktuğu noktanın üzerinde en az 15 dakika bekletilmektedir (Anonim, 2019). Sirkeye tuz ilavesi eşek arısı sokmalarına, eşek arısı sokması sonrasındaki kızarıklığa karşı ise sirkeli su kompresleri kullanılmaktadır (Karaca, 2017). (8)

(1) Ötleş, S., Kaya, N. Sirkenin Kimyasal İçeriği, Sirke Kadim İksir, Gece Kitaplığı, 2020, 89-110. (2)

(2) Karabıyıklı, Ş., Sirkedeki Mikroorganizmalar, Gece Kitaplığı, 2020, 157 – 186.

(3) Yücel Şengün, İ., Kılıç, G., Farklı Sirke Çeşitlerinin Mikroflorası, Biyoaktif Bileşenleri ve Sağlık Üzerine Etkileri, Akademik Gıda 17(1), 2019, 89-101

(4) Altunbağ, E., Zencir, E., Türk ve Akdeniz Yemeklerinde Sirke Kullanımı. Journal of Gastronomy, Hospitality and Travel. 1(2), 2018. 45 – 54.

(5) Yücel Şengün, İ., Kılıç, G., age.

(6) Altunbağ, E., Zencir, E., age.

(7) TSE (Türk Standartları Enstitüsü), (2016). Sirke-Tarım kökenli sıvılardan elde edilen ürün-tarifler, özellikler, işaretleme (Vol. TS 1880 EN 13188/D1:2016), Ankara.

(8) Sıralı, R., Yaramış, D. A., Maraz, Z. (2022) Türkiye’de Arı Sokmasına Karşı Kullanılan Bazı Geleneksel ve İlk Yardım Uygulamaları. Namık Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksek Okulu Dergisi, 4(1), 31-39.

Aromaterapi: Koku Sanatı

Aromaterapi, doğal uçucu yağların kontrollü kullanımıyla sağlığı koruyucu, fiziksel, zihinsel, duygusal bazı hastalıklar destekleyici, genel anlamda sağlığı tamamlayıcı olduğu bilimsel otoritelerce kabul edilen tamamlayıcı tıbbın bir alanıdır.(1)

Aromaterapide kullanılan uçucu yağlar; mevsim, iklim, çevre koşulları gibi etkenler nedeniyle bahçeden bahçeye ve yıldan yıla değişiklik gösterebilir. (2)

Diğer yandan aromaterapi için kullanılacak yağın hangi koşullarda doğal ve saf sayılacağı, yaptırım gücüne sahip bir kurum tarafından belirlenmemiştir. Bu durum ulusal ölçekte değil, uluslararası ölçekte de geçerlidir ve doğallık ve saflık konusu işletmelerin kendi etik anlayışları içinde şekillenmektedir. Sonuçta aromaterapi alanına ilgisi olan birinin yapabileceği tek şey, satıcının “kredibilitesine” güvenmek. Ancak satıcıların da üreticiler tarafından kandırılmaları mümkün. (3)

Saf uçucu yağların tağşiş edilerek tüketicinin aldatılması için dört ana yol vardır; bunlardan ilki, uçucu yağın kimyasal molekül yapısını taklit ederek suni olarak bir sıvı elde etmek. İkincisi saf yağı, katkı maddeleri ile gevşeterek çoğaltmak. Bu usul öyle bir usul ki istenirse endüstrinin içindeki uzmanların bile anlamayacağı şekilde yapılabilir. Üçüncüsü ile değerli bir saf yağı bir diğer saf yağı ile karıştırarak tümü değerliymiş gibi satışa sunmak. Dördüncü yol, uçucu yağ içindeki etken molekülü sentetik olan benzeri ile arttırmak. Vedat Ozan, kitabında bu usullerin ona kadar çıkabileceğini ama tüketicileri sıkmamak adına kısa kesiyor.

Peki bunun sonucu tüketiciyi nasıl etkiliyor? İki şekilde; birincisi, ürünün beklediği yararı görmüyor. İkincisi ve daha kötüsü, ürüne eklenen maddeler nedeniyle zarar görüyor.

Burada Vedat Ozan’dan sözü alarak araya girelim; tüm bunlar bahsedilen yağların en saf halde elde edildiği düşünülerek, bunun üzerine geliştirilen hile usulleri. Peki saf yağın bitkisinin olduğu bahçede tarım zehirleri özellikle kanserojen ot zehirleri ve kimyasal gübreler kullanıldı ise bunun saf yağdaki kalıntısı? Bu konulara hiç değinilmemiş. Ama kendimiz geniş lavanta bahçelerinde yabani otlarla mücadele için ot zehri kullanıldığını ve daha çok verim için kimyasal gübrelerin kullanıldığını biliyoruz.

Şifa niyetine zehirlenmek. Başka bir boyut ama bu devrin “ucuz” peşindeki insanı da hak ediyor.

Uçucu yağlar, sabit yağlar ve/veya hidrosolleri içeren karışımlar koruyucu hekimlikte ve tedavi yöntemlerinde etkin şekilde kullanılmaktadır. * Aromaterapi başlıca;

  1. Koklama yoluyla
  2. Cilt-mukozaya uygulanarak
  3. Dahili (oral) yolla uygulanmaktadır.

Koklama yoluyla uygulama; inhalasyon ve difüzyonu içerir. Koklama yoluyla uygulama yapılması aşağıdaki durumlarda faydalıdır;

  1. Stres/anksiyete, baş ağrıları/migren, uykusuzluk, mental veya fiziksel yorgunluk, düşük bağışıklık
  2. Solunum güçlüğü, soğuk algınlığı, grip
  3. Mide bulantısı
  4. Menstural/hormonal veya menopozdan doğan sorunlar
  5. Enerji eksikliği, motivasyon düşüklüğü, odaklanma sorunları
  6. Kapalı ortamdaki havada asılı duran patojenleri etkisiz hale getirmede

Cilt-mukoza yoluyla uygulama; merhem, krem, masaj yağları, banyo, kompres, aromatik sprey, gargara ve doğrudan uygulamayı içerir. Cilt – mukoza yoluyla uygulama yapılması aşağıdaki durumlarda faydalıdır;

  1. Yaşlanmadan kaynaklı cilt karışıklıkları, yara izi, yanık, morluk, akne, uçuk, varis
  2. Saç dökülmesi, saç kırılması, kepek gibi saç sorunları
  3. Solunum yolu hastalıklarında göğüse uygulanarak
  4. Kronik veya akut ağrılar, romatizma/artit
  5. Sinek, saç biti uzaklaştırmada.

Dahili (oral) yolla uygulama; mide-bağırsakta çözünen yumuşak kapsüller formunda kullanımı içerir. Sadece hekim önerisiyle yapılmalıdır. Dahili uygulama aşağıdaki durumlarda faydalıdır;

  1. İshal, kabızlık, hazımsızlık, şişkinlik, gaz gibi şikayetlerde.

Koklama Yoluyla Uygulama ve İnhalasyon Yöntemleri

İnhalasyon, içine çekme, nefes alma, soluma gibi anlamlara gelir. Aromaterapide inhalasyon, uçucu yağı koklama yoluyla içine çekme eylemine denir. İnhalasyon solunum yolu rahatsızlıklarında kullanıldığı gibi, duygusal stresi hafifletici, stres ve anksiyeteyi giderici özellikleri nedeniyle de kullanılır.

İnhalasyonun kullanıldığı başlıca durumlar; burun tıkanıklığı öksürük, nezle gibi solunum rahatsızlıkları, mide bulantısı, stres, anksiyete, uykusuzluk ve diğer uyku bozukluklarıdır.

İnhalasyon Yöntemleri

1. Doğrudan İnhalasyon

Doğrudan inhalasyon, uçucu yağı (veya uçucu yağı karışımını); şişeden, bir mendile ya da pamuğa damlatarak, el bileğinden koklama yoluyla yapılır.

Uçucu yağ şişesi burnun altında sallanırken derin nefesler alınır. Günde 3-4 kez ya da ihtiyaç halinde tekrarlanır. Bu tekniği kullanmanın bir başka şekli de, yatmadan önce yastık kılıfına 2-4 damla damlatmaktır. Bu uçucu yağın işlevine göre uykuya dalmada kolaylık sağlayabilir ya da gece boyunca sinüsleri açık tutabilir.

2. Koklama Çubuğu

İnhaler adı da verilen, içerisinde uçucu yağın emdirildiği bir keçe bulunan tüp şeklinde aparattır. Taşınması kolay, kullanımı pratiktir.

3. Koklama Tuzu

Kahverengi bir cam şişeye (10 ml) 3-5 adet uçucu yağ karışımı toplam 20-30 damla olacak şekilde koyulur. Şişenin geri kalanı tuz ile doldurulur. Bu yöntemle uçucu yağ tuz partiküllerine hapsedilerek, uçucu yağın daha uzun süre muhafaza edilmesi sağlanmış olur.

4. Buhar İnhalasyonu

Buğu adı da verilir. Sıcak su buharının solunması esasına dayanır. Cam bir kase içerisine yarım litre kaynamış ve 5-10 dakika soğumaya bırakılmış su konur. Suya 3-5 damla uçucu yağ karışımı eklenir. Suyun buharı 3-5 dakika solunur. Soluma esnasında inhalasyonun kontrasyonunu arttırmak amacıyla başın üzerine bir havlu kapatılabilir. Buğu uygulamasında gözle kapalı tutulmalı ve mukozayı irite eden yağlardan kaçınmalıdır.

Difüzyon

Difüzyon, uçucu yağların havaya yayılması işlemidir. Uçucu yağ molekülleri havada asılı duran patojen mikroorganizmaları etkisiz hale getirmek, böylece havayı tazelemek ve kalitesini arttırmak üzere birkaç saat boyunca havada asılı kalabilirler. Difüze edilen uçucu yağlar aynı zamanda kişilerde duygusal harmoni sağlar. Difüze edilen uçucu yağa göre ortamda bulunan kişiler canlandırılabilinir, konsatrasyonu arttırılabilinir, solunumu kolaylaştırılabilinir ve sakinleştirilebilinir.

Difüzyon, havadaki kötü kokunun azaltılması, hava yoluyla yayılan enfeksiyonların önlenmesi, duygudurumda iyileşme sağlanması, solunumun desteklenmesi amacıyla uygulanır.

Difüzyon uygulamasında seçilen uçucu yağ miktarı her 5m2 için 2 damla olarak hesaplanmalı ve difüzyon süresi saatte 15 dakika olmalıdır.

Difüzyon Yöntemleri

  1. Basit Difüzyon: Uçucu yağın kendiliğinden ısı ya da başka bir mekanizma olmadan havaya yayılması işlemidir. Örnek olarak; uçucu yağ, ağzı açık cam bir şişe içerisindeki bambu çubuklar yardımıyla ortam sıcaklığı ile buharlaşarak havaya yayılır.
  2. Buhar Difüzyonu: Seramik difüzörlerin kullanıldığı bu yöntem basit ve ekonomiktir. Bu düzenekte üst kısımda içerisine uçucu yağın damlatılacağı su haznesi ve alt kısmda mumun konulacağı bir bölüm bulunur. Mumdan yayılan ısı suyun ısınmasına ve uçucu yağların buharlaşarak havaya yayılmasına yol açar.
  3. Ultrasonik Difüzyon: Yaygın bir yöntemdir. Uçucu yağ, difüzördeki su haznesine konulan suya damlatılır ve su ultrasonik ses dalgaları yardımıyla çalkalanır. Çalkalama işlemiyle uçucu yağın havaya yayılması sağlanır. Bu yöntem genellikle güvenilir ve düşük risklidir.
  4. Elektrikli Mikrodifüzyon (Atomizasyon): Elektrikli mikrdifüzör iki kısımdan oluşur; bir hava pompası ve özel iç tüpler ve deflektörlerle donanmış cam odacık(nebülizör). Hava pompadan cam odacığa doğru itildikçe uçucu yağ molekülleri deflektörlere çarpıp “parçalanır” ve böylece mikro damlacıklardan oluşan ince bir toz halinde havaya karışmış olur. Bu yöntem de güvenilir bir yöntemdir; ancak atomizasyonda ultrasonik difüzyondan daha fazla uçucu yağ kullanılır.

Cilt Yoluyla Uygulama

Cilt yoluyla uygulama, yağ bazlı ve su bazlı aromaterapi ürünleri ile yapılır. Yağ bazlı aromaterapi ürünleri, merhemler, masaj yağları, cilt bakım yağları ve saç bakım yağlarıdır. Su bazlı aromaterapi ürünleri; hidrosoller, aromatik spreyler ve ağız gargaraları gibi ürünlerdir.

Burada bilinmesi gereken bir husus deri uygulamalarında her bedenin aynı tepkiyi vermesinin beklenmemesidir. Çünkü derinin emilim hızını belirleyen çeşitli faktörler vardır. Bunlar; deri yağının nitelikleri, derinin kalınlığı, sıcaklığı, kan akışı, derideki kıl miktarı ve epilasyon durumu dahil bir çok etken olarak sıralanabilir.(4)

Diğer yandan, kokuya verdiğimiz reaksiyon hızı 0.5 saniye olup, 0.9 saniyelik ağrı reaksiyonundan daha hızlıdır. Koku bizim ilk savunma mekanizmamızdır ve koku hafızası işitsel ve görsel hafızadan daha kuvvetlidir. Bir bebeğin koku hafızası kendi annesine ait kokuyu binlercesi arasından ayırt edebilir.

Koku alma duyusuyla çok küçük konsantrasyınlarda havada çözülmüş olarak bulunan kimyasal maddeleri algılarız. Kokuya karakteristik özelliğini veren ise moleküllerindeki mikroskobik değişikliklerdir. İnsan burnunda bulunan dört yüz farklı koku reseptörü ile bir trilyon farklı kokuyu ayırt edebiliyoruz. (5)

Frontiers in Neuroscience dergisinde yayımlanan bir makalede bilim insanları, doğal yağ kokuları kullanılarak bilişsel performansın %226 oranında geliştirileceğini ortaya koydu. Araştırma kapsamında 60 yaş üstü katılımcılar iki farklı gruba ayrıldı ve iki gruba da biri seyreltilmiş, diğeri daha yoğun olan yedi farklı doğal yağ bileşimi içeren difüzörler verildi. Katılımcılar uyurken difüzörler ortama iki saatte bir koku salınımı gerçekleştirdi. Daha sonra iki grubun bilişsel becerileri bir kelime testi ile ölçümlendi ve yoğun kokulu difüzörle uyuyan grubun iki kattan fazla yüksek performans sergilediği görüldü. Bunun yanı sıra uyku kalitesinin de bu grupta daha yüksek olduğu gözlemlendi. Araştırma, koku terapisinin yaşlı bireyler başta olmak üzere pek çok grupta bilişsel becerileri ve uyku kalitesini arttırmakta kullanılabileceğini gösteriyor.(6)

(*) Yazının takip eden bölümü genel olarak bu makaleden derlenmiştir; Kurtsan M. Aromaterapi uygulamaları. Altıntaş A, Kartal M, editörler. Aromaterapi. 1. Baskı. Ankara: Türkiye Klinikleri; 2021. p. 112-8.

(1) Altıntaş A. Aromaterapinin başlangıcı ve gelişimi. Altıntaş A, Kartal M, editörler. Aromaterapi. 1. Baskı. Ankara: Türkiye Klinikleri; 2021. s. 1-6

(2) Ozan Vedat. Kokular Kitabı. Everest Yayınları; Mart 2021. s. 109.

(3) Ozan Vedat. Kokular Kitabı-2. Everest Yayınları; Aralık 2021. s. 394

(4) Schmidt Ulf. Gizli Bilim. Doruk Yayıncılık; Nisan 2023. s. 266

(5) Kıvılcım K. Aromaterapide olfaktör yollar ve hpa aksının limbik regülasyonu. Altıntaş A, Kartal M, editörler. Aromaterapi. 1. Baskı. Ankara: Türkiye Klinikleri; 2021. s. 62-7

(6) Populer Science Dergisi, Kasım-Aralık 2023. s. 14

Lavanta Yağı

Konuya, Sayın Vedat Ozan’ın Kokular Kitabı – 2 Parfümler adlı kitabından alıntı yaparak başlayalım;

Fransız Lavanta Üreticileri Birliği, bir araştırma yapıyor ve ilginç bir sonuçla karşılaşıyor. Ülkelerinden ihraç edilen lavanta yağı miktarı, ülkede üretilen miktarın yaklaşık yüz katı daha fazla! Başka bir ifadeyle; piyasada dolaşan özyaş miktarları, üretilenin katbekat üstünde. Peki nasıl oluyor? İşin içine hile – hurda giriyor ve bizim gerçek özyağ diye değerlendirip para vererek satın aldığımız pek çok yağ, aslında sahte ya da sulandırılmış veya başka bir bir deyişle çoğaltılmış, gevşetilmiş yağlar.

Doğal bir maddenin seyreltilerek saf gibi satılmasına veya benzerinin oymuş gibi pazarlanmasına endüstride İngilizce isimle “adulteration” biz de ise “tağşiş” deniyor. Buna sebep olan iki neden var; ilki üreticinin açgözlülüğü. İkincisi ise alıcıların sürekli en iyiyi en ucuza almaya çalışarak, üreticiler üzerinde baskı oluşturması.

Uluslararası Standartlar Teşkilatı yani ISO (International Organization for Standardization) 3515:2000 belgesi ile lavanta yağının (lavandula angustofolia) içinde olması gereken 13 koku molekülünün asgari ve azami yüzdeleri tanımlanmıştır. (1)

ISO 3515:200 standardına göre Lavandula Angustofolia türü lavanta yağında linalool oranının %24-38 arasında, linalil asetat oranının ise %25-45 arasında olması ön görülmektedir ve borneol oranının %0.5-6,8 arasında değiştiği tespit edilmiştir. Lavandula angustifolia türlerinin uçucu yağlarında, yetiştiği bölgenin rakım, iklim ve toprak yapısı, kullanılan yetiştirme tekniği gibi dışsal faktörler de göz önüne alındığında, yapılan araştırmalar, ana bileşikler olan %23-40 aralığında , kâfur içinse %0,1-0,5 aralığında değerler vermektedir.

Yeşil Derman bahçelerinde üretilen lavandula angustofolia türü lavanta yağı ve lavanta suyu analiz sonuçlarına sosyal medya hesapları üzerinden mesajla talep ederek her zaman ulaşabilirsiniz.

Aromaterapi; kokulu bir terapidir. Lavanta, Zencefil, Ölmez Çiçek, Buhur, Bergamot, Petit grain (Turunç yaprağı), Neroli (Turunç), İsveç çamı, Mavi papatya, ıtır çiçeği, tatlı portakal yağları hoş olmayan kokuları (ter ve yara gibi) giderdikleri gibi rahatlatırlar, sakinleştirirler ve anıları uyandırırlar.

Koku ile uyandırılan anılar görsel ve sözlü bilgilerle ilişkili olanlardan daha eskidir. Limbik sistem; duygusal durumların, duyusal deneyimlerin depolanmış anılarıyla bütünleşir. Bir deneyim algılandığında ve hafızada saklandığında o deneyimle ilgili koku algısı da onunla birlikte depolanır.

Koku ile uyandırılan hatıraların olumlu duygularla ilişkilendirildiğinde, rahatlık ve mutluluk gibi olumlu duygu durumlarının arttığı, kaygı gibi olumsuz duygu durumlarının azaldığı görülmüştür. (2)

Esterlerin aromaterapide insanların ruh hali üzerinde olumlu etkileri olduğu düşünülmektedir. Gerçek lavanta veya ingiliz lavantası olarak da bilinen (lavandula angustifolia) temel bileşenleri linalool (monoterpen alkol) ve linalil asetattır(ester). Lavanta yağının tıbbi ürün üretim için uygunluğu ve piyasa değeri, esas olarak linalil asetat içeriğine göre belirlenir. (3)

Lavanta uçucu yağı, bileşimindeki temel aktif madde linalolün sinir sistemindeki etkileri nedeniyle gevşemeye katkıda bulunmaktadır. (4) Yine lavanta uçucu yağı inhalasyonun birçok çalışmanın incelendiği bir metaanalizde anksiyetede (kaygı bozukluğu) etkili olduğu gösterilmiştir. Lavanta uçucu yağının duygu durum düzenlemesi, anksiyete, depresyon, doğum sonrası depresyondaki olumlu etkileri de farklı çalışmalarla gösterilmiştir.(5)

Lavanta yağı ve çay ağacı yağlarının sadece antibakteriyel etkinliğinin yanında immün sistemini uyarıcı etkileri de olduğundan solunum yolları rahatsızlıklarında sıklıkla tercih edilirler. (6)

Astım tedavisinde de ilaçları destekleyici olarak lavanta uçucu yağı kullanımı önerilmektedir. 2014 yılında yapıla bir çalışmada, difüzöre birkaç damla lavanta uçucu yağı damlatılmasıyla alerji ve astımın neden oluğu inflamasyonun hafifletilmesine yardımcı olduğu bildirilmiştir. Lavanta uçucu yağı, akciğer spazmını hızla gevşetirken solunum yollarını açarak astım ataklarının şiddetini azaltır. Aynı zamanda lavanta sedatif etkisinden dolayı, nefes almakta zorluk yaşayan hastaların paniğe kapılmalarını ve hastalık seyrinin kötüleşmesini engellemektedir. (7)

Lavanta yağının yara üzerine etkileri birçok klinik çalışma ile gösterilmiştir. Lavanta yağının doğum sonrası oluşan yaralar üzerindeki etkilerinin incelendiği bir randomize-kontrollü bir klinik çalışmada, doğumda epizyotomi uygulanan kadınlarda doğrudan lavanta yağı uygulamasının REEDA skorlarını ve ağrıyı ilk üç günde povidon-iyot çözeltisinden daha iyi düzelttiği gösterilmiştir. Bu tip araştırmalarda elde edilen sonuçlar, bu hastaların konvansiyonel tedavi gören kontrol grubuna nazaran daha hızlı bir iyileşme gösterdiğini ortaya koymuştur.(8)

Hamilelikte, doğumda ve bebeklerde kullanılması güvenli olarak kabul edilen sadece iki esansiyel yağ vardır. Bunlardan biri Lavanta yağı iken diğer de geranium yağıdır.(9)

Yapılan çift kör randomize bir klinik çalışmada, 37-42 haftalık doğmuş, 4-8 haftalık, 56 kolik bebekte lavanta yağı inhalasyonunun günlük ağlama süresi üzerindeki etkinliği incelenmiş, ayrıca maternal duygudurum skoru, çalışmanın başlangıcında ve yedinci gününde Edinburgh Doğum Sonrası Depresyon ölçeğine (EPDS) göre değerlendirilmiştir. Aromaterapi sırasında anneler, pamuklu bir mendile lavanta-badem yağı karışımından damlatarak, en az 15 dakika, bebeklerinin inhale etmesini sağlamışlardır. Çalışma lavanta yağının düşük konsantrasyonunun (%1) kolik semptomlarını hafifletebileceğini ve annede ruh hallerinin iyileşmesine yardımcı olabileceğini göstermektedir. Tekrarlanan ölçüm analizlerinin sonuçları, lavanta yağının ağlama süresi üzerindeki etkinliğini doğrulmaktadır.(10)

Arı sokmalarına ve arı zehrine karşı lavanta yağı sıklıkla kullanılmaktadır. Lavanta yağı iltihap ve şişkinliği önlemektedir. Lavanta yağı doğrudan kullanılabileceği gibi zeytinyağı veya Hindistan cevizi yağı ile karıştırılıp; arının soktuğu yere bu karışımdan birkaç damla damlatılmaktadır.(11)

Lavanta yağı pek çok sakinleştirici özelliği ile tüm hayvan türlerinde güvenle kullanılabilmektedir. Sıklıkla hayvan davranışlarının kontrolünde mental stresi azaltmak ve sakinleştirmek amacıyla kullanılmaktadır. At, sığır, balık ve köpeklerde oral veya topikal kullanılabilmekte olup, kediler için kullanımında su difüzyonu tercih edilmektedir. Rahatlatıcı etkisi yanı sıra, kene (rhipicephalus annulatus) ve tavuklarda kırmızı bit (dermanyssus gallina) kontrolünde antiparaziter etkinlik; antienflamatuar, analjezik, özdem çözücü, lokal anestezik, diüretik, karminatif, antiflatulent, antikolik ve antinosiseptif etkileri nedeniyle hayvan sağlığında yer edinmiştir.(12)

(1) Ozan V. Kokular Kitabı – 2, Parfümler. Everest Yayınları; 6. Basım Aralık 2021. s. 391 – 408

(2) Özhan S. Palyatif bakımda aromaterapi. Altıntaş A, Kartal M, editörler. Aromaterapi. 1. Baskı. Ankara: Türkiye Klinikleri; 2021. s.105-11

(3) Erçin E. Stres yönetiminde kullanılan uçucu yağlar. Altınaş A, Kartal M, editörler. Aromaterapi. 1. Baskı. Ankara: Türkiye Klinikleri; 2021. s. 86-89.

(4) Garcia H, Miralles F. Orman Banyosu. İndigo Kitap; 2020. s. 150.

(5) Kıvılcım K. Aromaterapide olfaktör yollar ve hpa aksının limbik regülasyonu. Altıntaş A, Kartal M, editörler. Aromaterapi. 1. Baskı. Ankara: Türkiye Klinikleri; 2021. s. 62-7

(6) Kuşman Sayğı T. Solunum sisteminde aromaterapi uygulamaları. Altıntaş A, Kartal M, editörler. Aromaterapi. 1. Baskı. Ankara: Türkiye Klinikleri: 2021. s. 77-85.

(7) Kusman Sayğı T. age.

(8) Barak TH. Dermotolojide aromaterapi uygulamaları. Altıntaş A, Kartal M, editörler. Aromaterapi. 1. Baskı. Ankara: Türkiye Klinikleri; 2021. s. 68-76.

(9) Aydın A. Aromaterapi ürünlerinde güvenlilik değerlendirmesi. Altıntaş A, Kartal M, editörler. Aromaterapi. 1. Baskı. Ankara: Türkiye Klinikleri; 2021. s.56-61.

(10) Erçin E, Dincel D. Sindirim sistemi hastalıklarında aromaterapi. Altıntaş A, Kartal M, editörler. Aromaterapi. 1. Baskı. Ankara: Türkiye Klinikleri; 2021. s.95-104.

(11) Sıralı, R., Yaramış, D. A., Maraz, Z. (2022) Türkiye’de Arı Sokmasına Karşı Kullanılan Bazı Geleneksel ve İlk Yardım Uygulamaları. Namık Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksek Okulu Dergisi, 4(1), s. 31-39

(12) Arpacı Hİ, Luperto Telli VA. Hayvan sağlığında aromaterapi. Altıntaş A, Kartal M, editörler. Aromaterapi. 1. Baskı. Ankara: Türkiye Klinikleri; 2021. s. 135-49

Son Düzenleme: 12.02.2024 – 1.2

Geleneksel İmbik Damıtma

Yeşil Derman olarak Lavanta Yağı ve Lavanta Sularımızı geleneksel imbik damıtma usulü ile elde etmekteyiz.

Bu usulde kısaca bitkinin yağı ve suyu şu şekilde elde edilmektedir; Çelik kazanda, elektrik yardımıyla (odun ateşli kazanlar da var) kaynayan su buharlaşarak su kazanının üstünden çıkan bakır borudan çelik bitki kazanının altına ulaşmaktadır. Bitki kazanının içerisinden geçen su buharı yine kazanın üstündeki bakır borudan buhar olarak çıkmakta, tam bu sırada bakır buhar borusunu çevreleyen yine bakır boruya verilen soğuk su ile su buharının yoğunlaştırılması sağlanmaktadır.

Bu damıtma işlemi sonucunda bitkinin yağı suyun üstünde toplanırken, su ayrıca tahliye edilmektedir.

Geleneksel İmbik Damıtma Tarihi

1830 yılına kadar bitkiler direk kaynar suyun içerisine atılarak kaynatılmaktadır. Kokulu suları yanık tonlardan arındırmak için, damıtma kazanların içerisine, ayaklı tepsiler yerleştirilmeye başlanarak damıtma teknolojisinde yol alınmıştır. Ancak bu gelişmeden yine bir 30 sene sora damıtma teknolojisi yine sınıf atlayarak, bitkilerin suyun içerisinde kaynatılmadığı, kaynayan sudan yükselen buharın bitkisel materyalin içerisinden geçerek kokulu suların ve uçucu yağların üretildiği su buharı teknolojisi geliştirildi. Bu yöntem açık ateşte kaynatılan kazanlara kıyasla bitkisel materyalin koku profili üzerinde daha hafif bir etkiye sahipti.(1)

(1)Babaç Çelebi R. Parfüm dünyasında aromaterapi. Altıntaş A, Kartal M, editörler. Aromaterapi 1. Baskı. Ankara: Türkiye Klinikleri; 2021. p. 129-34

Lavanta Suyu (Hidrolatı)

Bitki suları (hidrosoller); taze çiçek, meyve ve bitkilerin damıtılmasıyla elde edilir. Uçucu yağların elde edilme sürecinde ortaya çıkar.

Bitki suları ile uçucu yağlar arasındaki farkları şu şekilde sıralayabiliriz;

  1. Hidrosoller su bazlı ürünlerdir, uçucu yağlar ise yağdır! Hidrosoller bitkiye ait hidrofilik bileşenlerden oluşurken uçucu yağlar lipofilik bileşenlerden oluşmaktadır. Bu bileşen farkı aynı bitkiden üretilen uçucu yağ ile hidrosolun farklı aromalara sahip olmasına neden olmaktadır.
  2. Hidrosolün 8-18 ay içerisinde tüketilmesi gerekirken uçucu yağlar 3-8 yıl içinde tüketilebilmektedir.
  3. Hidrosoller Nasıl Kullanılır? Sürdürülebilir bir yaşamı benimseyen ve ekolojik cilt bakımı alternatifi arayışında olan kişiler için hidrosoller kıymetli cilt bakım ürünleridir. Uçucu yağlardan çok daha hafif olan ve ciltle daha kolay anlaşan hidrosolleri yağlar gibi su ile seyreltmeden doğrudan cildimize sürebiliriz. Üretilen bitkinin çeşidine göre farklı etkileri olan hidrosolleri cildiniz veya saçınız için tonik olarak veya cilt temizleyici yerine kullanabilirsiniz. Toz kil ile karıştırıp kendi kil maskenizi yapabilirsiniz. Hidrosolleri kullanarak kendi temizlik ürünlerinizi yapabilir, oda parfümü olarak güvenle kullanabilirsiniz. 

Cilde bir çok faydası olan lavanta hidrosolü tonik olarak kullanılabilir. Egzemaya iyi gelmektedir. Antiseptik özelliğinden dolayı sivilce problemlerinde kullanılabilir. Cildi yatıştırıcı ve kızarıklık giderici etkileri vardır. Cildin daha fazla neme doyması için nemlendirici veya yağ uygulamadan önce yüzünüze bir sprey yardımıyla sıkabilirsiniz. Rahatlatıcı özelliği bulunan lavanta hidrosolünü çarşaflarınıza sıkabilir böylece daha rahat uyuyabilirsiniz.

Lavanta Suyu aynı zamanda saç bakımından da sıklıkla kullanılır. Saçların doğal parlaklığının artmasına ve doğal yağ dengesinin korunmasına yardımcı olur. Bu bakımdan mat ve cansız saçların parlaklığını kazanması için iyi bir seçenektir.

Buğday

Yan yana durunca ne de güzel yakışıyorlar birbirlerine. Birbirlerinden ayrılmaz iki parça gibiler. Kim kimi besliyor, kim kimi ehlileştirmiş muamma. Öyleki birinin tarihini okuyunca ötekinden bahsetmeden olmuyor. Geçmişleri bir. Tıpkı gelecekleri gibi.

İnsanlık tarihi buğdayla büyüyüp serpilmiş. Tarihte uğruna nice savaşlar verilmiş. Yokluğu insanları öldürmüş varlığı nicelerini zengin etmiş. Bir yerden sonra ona sahip olan insanlığa da sahip olmuş. Onun karakterini bozanlar, insanların da karakterini bozmuş. O bozulunca da her şey bozulmuş.

Bozuk zamanlardayız. Çünkü buğdayımız bozuk. Çünkü unumuz, ekmeğimiz, yediklermiz bozuk. Bozuk parçalarla inşa edilen bedenlerden nasıl sağlam işler hasıl olur ki?

Farkında değiliz çoğu şeyin. Çünkü insan gibi aciz bir varlık ancak muhtaç olduğunda gerçekten “fark eder.”

Biz buğdayı şehirdeyken sadece kitaplardan okuduk. Zararlarını, glutensiz yaşamı, yargısız infazları, bilgisiz hükümleri uzun süre takip ettik. Ama kendi bahçelerimizde ilk başakları avucumuzun içine alınca fark ettik bazı şeyleri. Buğday masumdu, temizdi. Kirli olan bir şey varsa insanların eliydi. İnsanların ona yaptıklarıydı.

Elimize aldığımız ilk karakılçık buğdayı. Haziran 2023 – Kutluoba / Bayramiç

Bizim buğdayla olan hikayemize gelince. Biz Yeşil Derman Bahçelerinde karakılçık ve sarıbaşak buğdaylarını denedik. İkisi de atalık tohumlar, ikisi de miras. Farklı üreticilerden aldık tohumları. Tohum kalitesinin üretici kalitesiyle paralel olduğunu gördük. Kimisi safken kimisinde çaprazlanma izleri olduğunu yaşayarak gördük.

Köylüler, bu atalık tohumları kullandığmız için bize güldüler. Mecazen değil, gerçekten güldüler. “Dönümünden 700 – 800 kg buğday almak varken 100-150 kg ancak alırsınız.” dediler. Dediklerin de haklı da çıktılar. Onlar 7-8 liraya buğdaylarını satarken bizlerin yardımına sizler geldiniz. Sizin geldiğinize de inanmadılar ya neyse.

Buğday işinde süreç şöyle işledi. Ekim ayında önce yağmur beklendi. Yağmur yağdıktan sonra toprağın tav denilen sürülmek için uygun kıvama gelmesi beklendi. Sonra tarla pullukla sürüldü. Ortaya çıkan tezeklerin parçalanması, buğday tanelerinin rahat toğrağa karışması için tırmıkla ikinci kez sürüldü. Sonrasında yine yağışların yolu gözlendi. Çünkü buğdayın uzun süre kuru toprakta kalması halinde buğday çimlenmeden karıncalar ve kuşlar tarafından taşınabilir veya tüketilebilirdi.

Çeşitli hava tahmin raporları takip edilerek en uygun zaman görülen bir zamanda mibzerle tohumlar ekildi. Mibzer tohumların sıralı ve daha derine ekilmesine ekilmesini sağlayan traktör arkasına takılan bir tarım aracı. Her ne kadar mibzer toprağın biraz altına tohumları koysa da gevşek toprakta karıncalar yine çalışabileceği için ve yağmurun yağacağı da kesin olmadığından yine traktörün arkasına takılan ve silindir adı verilen yuvarlak ağır bir cisimle toprak ezildi ve düzleştirildi. Sonrası yağmur beklemekle geçti.

Buğdaylar bir karış olduktan sonra köylülerin “hiç verim alamazsınız, başak yapmaz bunlar” diyerek üstümüze gelmesinden dolayı sıvı solucan gübresi uygulamaya karar verdik. Bu biçerdöver girene kadar bahçeye son dokunuşumuz oldu.

Hasat zamanı gelince, biçerdöver keyfi diye birşey olduğunu öğrendik. Öyle her istediğin yere her istediğin zamanda gelmiyormuş bu meret. Bir şekilde denk getirip güzelce hasadımızı yaptık. Römorklarımıza biçerdöverden akan tanelere bakarken çok duygulandık.

Sonrasında buğday dolu römorklarımızı çalkalama aletinin olduğu yere götürdük. Aslında bu bildiğiniz buğday eleme ve “ilaçlama” aleti. Piyasadaki adı selektör. Biz buğdaylarımızı eleme makinasına döküp hem çöpünden ayırdık hem tane büyüklüklerine göre çuvallamış olduk.

Sonrasında ise hemen ambarımıza kaldırdık. Aslında bu çuvallama aşamasında buğdaya atılan Bayer firması tarafından geliştirilen Protiokonazol ve Tebuconazole etken maddeleriyle Lamardor tarım zehiri ile her türlü bozulmaya karşı buğdaylarımızı korumaya alabilirdik. Ama bu bir tercih meselesi olduğundan ve dostlarımıza zehirli buğdaylar ve unlar yedirmek istemediğimizden bu yola gitmedik. Sonuçta çabuk bozulan, doğasının gereğini çabuk yaşayan buğdaylar elde ettik.

Yeşil Derman Dükkan üzerinden sizlerin sofralarınıza ulaşan buğdayların hikayesi böyle. Burada bir kaç önemli noktanın altını çizmek istiyoruz.

Bize diyorlar ki kurtlanmanın nedeni unları yanlış saklamanızdan olabilir. Öncelikle belirtelim ki hiçbir buğday üreticisi un olarak buğdayın saklanmayacağını bilir. Bizler, sizlerin siparişine göre kuru ve gölge olan ambarımızda sakladığımız buğdaylarımızı 50 kg olarak çektiriyoruz ve en geç 3-4 gün içinde siz dostlarımıza kargolamış oluyoruz. Yani unun beklemesi gibi bir durum asla söz konusu değil.

İkinci bir husus, bu sene Türkiye’nin nadir kurak ve sıcak yıllarından birisi. Kasım ayında olmamıza rağmen ne yağmur ne soğuk gördük. Bu elbette buğdayları da etkiliyor. Uzun süren yaz sadece şehrinizin barajındaki suyu etkilemiyor, sizleri besleyen kırsaldaki tüm bahçelerin ve ürünlerin dengesini de bozuyor. “Biz atalık buğday yaptık, bizde olmadı ama” derken etki edemeyeceğiniz çevresel şartları da düşünmenizi rica ederiz.

Üçüncü kısım siz dostlarımıza düşüyor. Unların serin yerde saklanması ve aralarına defne yaprağı koymak gibi geleneksel usullerle bozulmayı geciktirebilirsiniz. Dahası Yeşil Derman sosyal medya hesaplarından samimi dostlarımızın sıklıkla ifade ettiği gibi unu eleyerek kullanmak utanılacak birşey de değil. Bir elmanın içinden kurt çıktı diye hepsi çöpe atılmadığı gibi bir unda kurt var diye hepsi çöpe atılmaz ve unun gerisi de bozuktur muamelesi yapılmaz.

Dördüncüsü ve belki de en önemlisi, kimse isteyerek evladı gibi baktığı ilk göz ağrılarının bozulmasını istemez. Dahası Yeşil Derman ailesi olarak nasıl bir mücadele verdiğimiz dostlarımızın malumuyken buğdaylarımıza sahip çıkmak için “gereğini yapmadığımız” düşünmek en hafif ifade ile çabalarımızı küçük görmek demektir.

Sonuca gelirsek; Yeşil Derman ailesi olarak 2023 yılında biraz fazla alana buğday ektiğimizi fark ettik. Bir daha bu kadar geniş alana buğday eker miyiz, bir daha bu kadar çabaya girer miyiz bilemiyoruz. Biz elbette kendimiz ve yakın çevremiz için buğday ekmeye devam edeceğiz ama dükkana koyacak kadar uğraşmaya değer mi değmez mi siz dostlarımız karar verecek.

Buğday ve İnsan, diyerek başladık. Öyle de bitirelim. Buğday bozuldu, insan bozuldu. Belki de insan bozuluğu için buğday bozuldu. Ama bir doğru varsa yeniden inşa edeecek, eğer kaybolan değer varsa ihya edilecek ve eğer unutulanlar varsa fark edilecek; duamız odur ki dostlarla birlikte bize nasip olsun! Amin.

Lavanta

Yeşil Derman bahçelerinde sadece bilimsel adı Lavandula Angustifolia olan lavantalar yetiştirilmektedir. Bu lavanta cinsi; zarif, başak, ingiliz gibi çeşitli isimlerle de anılmaktadır.

Bahçelerimizde yetişen lavantalarımızdan geleneksel imbik damıtma usulü ile yağını ve suyunu elde ederiz. Lavanta yağı ve Lavanta suyunun ne işe yaradığını ise sitemizin sade yaşam, aromaterapi bölümünde bulabilirsiniz.

(Bkz. Lavanta Yağı)

(Bkz. Lavanta Suyu)

(Bkz. Aromaterapi: Koku Sanatı)

Lavanta aynı zamanda pek çok sakinleştirici özelliği sahip olduğundan tüm hayvan türlerinde güvenle kullanılabilmektedir. Sıklıkla hayvan davranışlarının kontrolünde mental stresi azaltmak ve sakinleştirmek amacıyla kullanılmaktadır. Bu rahatlatıcı etkisinin yanı sıra, kene ve tavuklarda kırmızı bit; antienflamatuar, analjezik, ödem çözücü, lokal anestezik, diüretik, karminatif, antiflatulent, antikolik ve antinosiseptif etkileri nedeniyle hayvan sağlığında yer edinmiştir.(1)

Lavantanın kullanıldığı yerler şöyle sıralanabilir; genel ve kronik karaciğer şikayetlerine karşı, HepatitB ve HepatitC için, saç dökülmesine karşı, vitiligo önleyici, sedef ve ileri yaşlarda deride oluşan yaşlılığa bağlı lekelere karşı önleyici, sakinleştirici ve rahatlatıcı, doğum sonrası perineal ağrılara karşı ve uykusuzluğa karşı. (2)

Lavantanın tarihte çeşitli topluluklar tarafından yoğun biçimde kullanılmıştır. Örneğin hem Yunan hem Roma uygarlıklarında çok sık tercih bir bitkidir. Roma hamamlarında veya Romalı kadınların çamaşır temizleme seanslarında çokça kullanılmıştır. Zaten lavanta kelimesi de Latince “lavare=yıkamak” fiilinden gelmektedir.(3)

(1) Arpacı Hİ, Luperto Telli VA. Hayvan sağlığında aromaterapi. Altıntaş A, Kartal M, editörler. Aromaterapi. 1. Baskı. Ankara: Türkiye Klinikleri; 2021. p. 135-49.

(2) Saraçoğlu İA. Tıbbi Bitkiler Rehberi. Saraçoğlu Yayınları; 2015. s. 91-96.

(3) Ozan V. Kokular Kitabı – 2, Parfümler. Everest Yayınları; 2021. s. 560.

Son Düzenleme: 14.02.2024 – 1.2

Çiftlik – Yer Seçme Hikayesi

Bu yazı için yaklaşık okuma süresi: 5 dakika

2021 yılının Ekim ayında İstanbul’dan Bayramiç’e bir bilinmeze doğru göç ettiğimizde hangi köye yerleşmemiz gerektiği konusunda tam anlamıyla hiçbir fikrimiz yoktu. Ne köylerin adını ne de yerlerini biliyorduk.

Yeşil Derman Çiftlik arazisini satın almadan bir gün önce. Kutluoba – Şubat 2022

Gayemiz, kasaba merkezinde kiralık bir ev tuttuktan sonra çevredeki köylerin her birini gezerek, doğasını ve insanlarını tanıyarak birinde karar kılmaktı.

Bu süre zarfında çoğu Bayramiçlinin bile gitmediği dağları, tepeleri ve terk edilmiş köyleri dolaştık. Çok çeşitli insanlarla tanıştık. Hem doğa hem insanlar hakkındaki beklentilerimizi nasıl törpilememiz gerektiğini acı da olsa öğrendik.

Yeşil Derman Çiftlik için yer seçerken üç temel mesele vardı. Bunlardan birincisi su kaynaklarıydı. Bayramiç’e taşındıktan sonra gördük ki, su olan yerde “getirisi yüksek olan” meyve ağaçları oluyordu. Ve meyve ağacının olduğu yerde de inanılmaz şekilde zirai zehir uygulaması yapılıyordu. Bu nedenle su kaynaklarına (dere, gölet veya sulama kanalı kenarı) yerleri tercih listemizden çıkarmak zorunda kaldık.

İkinci mesele, genç bir aile olduğumuzdan çocuklarımızın eğitimi yani okul konusuydu. Tüm köy okullarının kapatılıp taşımalı eğitime geçilerek binalarının da çürümeye terk edildiğini gördükten sonra kasabadan fazla uzaklaşmanın mümkün olmadığını anladık. Sonuç olarak kasabadan uzak orman içerisinde beğendiğimiz hoş köyleri de tercih listemizden çıkarmak zorunda kaldık.

Üçüncü ve belki en önemli mesele ise insan faktörüydü. Aralarında sadece 3-4 km mesafe olan köylerde bile insan profilinin inanılmaz değiştiğini gördük. Dahası her köyün kendine has özellikleri olduğunu ve insanlarının hâl ve hareketlerinin köylerine göre çok değiştiğini acı tatlı tecrübeler yaşayarak öğrendik.

Burada ufak bir parantez açarak belirtelim ki, İnsan faktörünü en çok etkileyen bir başka konu ise Bayramiç’e dışardan gelen herkesi kapsayan “İstanbullu” kavramı. Bu kavramın iki yönü var. İlki, Bayramiçli Yerlilerin gözünde “İstanbullu” denilen bir sınıfın oluşmuş olması ve bu sınıfa özel muamele yapılması. Diğeri ise “İstanbullu” denilen Bayramiç’e dışarıdan gelen insanların gerçekten köy ortamında her hal ve hareketleriyle göze batması.

Yeşil Derman Çiftlik’te bir yılın ardından. Kutluoba – Şubat 2023

Tüm bu hususları göz önüne alarak ilan sitesindeki seçeneklerimizi elimizden geldiğince daralttık. Bu durumda da gözümüze çarpan şu oldu; kasabadan, köyden, resmi yol ve su kaynaklarından uzaklşatıkça fiyat düşer; tam tersi olarak da kasabaya, köye, resmi yola ve su kaynaklarına yaklaştığınız miktarda fiyatlar artar. Yine ek olarak belirtelim ki, alan büyüdükçe m2 fiyatı düşer.

Konumuza dönecek olursak, yer değerlendirmelerimizde yerel halkın birbiri hakkındaki yorumlarından da çok faydalandığımızı belirtmeden geçmeyelim. Yani doğrudan ilan siteleri üzerinden kenara çekilerek, bulunduğunuz yerin insanları ile temas kurmadan “doğru” tercih yapmanın mümkün olmadığını da yaşayarak öğrendik.

Burada arsa – arazi için tavsiye eden dostlara bir kaç ipucu verelim; Biz kendi adımıza yer seçerken anladık ki, en önemli üzerinde durulması gereken konu, emlakçılar. Uzun vadeli bir planın parçası olarak bir arsa – arazi satın almak istiyorsanız, en kısa vadeli planlarla çalışan emlakçılardan kesinlikle uzak durmalısınız. Elbette “tüm avukatlar yalancıdır” diyenlerin lafını nasıl biz üstümüze almıyorsak, işini doğru yapan emlakçı dostlarımızın da bu sözümüzden alınmasına gerek yok. Malesef, bizim emlakçılarla yaşadığımız tecrübeler hep sıkıntılı oldu. Bu nedenle köy köy gezinerek yerel halkla iletişim kurmak önem arz ediyor. Ancak burada da emlakçıdan daha emlakçı olmuş sözde uyanık köylüler araç plakanıza göre yer satmaya kalkışabilir o konu ayrı.

Bir başka husus ise alacak olduğunuz yerleri mutlaka kendiniz inceleyin. Yerel halk veya emlakçının laflarını dikkate alın ama onlara bağlı kalmayın. Örneğin bizim kendi adımıza orman kenarı olduğu için aldığımız yerler için köylüler, “üstüne para verseler almam, domuz yatağı orası” yorumunu yapmıştı. Gerçekten ektiğimiz buğdayı dörtte birini domuzlar yok etti. Bir başka aldığımız yere ise köylüler, “orada ot bile bitmez, hiçbir şey olmaz orada” dediği yerden ise en iyi lavanta ürünlerimizi elde ettik. Yani elbette başkalarının yorumlarını alın ama onlara bağlı kalmayın.

Köylülerin “Domuz yatağı” dediği Yeşil Derman Orman Bahçesi. Ocak 2022 – Kutluoba

Bir de aramızda kalsın; köylüler İstanbulluların köylerinden yer almasını hiç sevmiyorlar. Kendi aralarında dışarıdan gelenlere yer satan köylülerine de kızıyorlar. İstanbulluların köye katkı vermeden bencilce yaptıklarını gördükleri için belki korkularında haklılar da. Her konuda olduğu gibi bu konuda da iki tarafı dinlemeden hüküm vermemek lazım.

Sonuçta aradan geçen aylar ve tüm bu değerlendirmelerimizle birlikte Bayramiç’e bağlı yaklaşık 75 köy arasından tercihlerimizi 3-4 köy ile sınırladık. Ancak bu köylerde de o günün şartlarına göre uygun fiyatlı yer bulamadık. Bulduğumuz ve alıcı olduğumuz yerler için de “kaporayı iade edip” fiyat arttıracak “kaymaklı istanbullu aşıklarını” gördükçe umudumuz bir hayli kırıldı.

Sonunda iş “vazgeçme” haddine geldiği noktada gözümüzü kararttık ve “Avukatlar haram yer, avukatın parasından hayır gelmez.” diyerek ekstra para isteyen satıcıyı araya sevdiği tanıdıklarını sokarak ikna etmesini başardık. Sonuçta Kutluoba Köyünde Çiftlik yeri olarak bir yer aldık ama boğazımızda koca bir düğümle.

Ekim 2021 tarihinden Şubat 2022 tarihine kadar geçen dört aylık baş döndüren araştırma süreci böylece sonlanmış oldu.

Son Düzenleme: 22.01.2024 – 1.1

(ZS)orunlu PCR Testi Uygulaması

20.08.2021 Tarihli ve “Bazı Faaliyetler İçin PCR Zorunluluğu” başlıklı İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanan genelge(*) kamuoyunda tepki ile karşılandı. Konuya sağlık hukukçusu gözüyle baktığımızda aklımıza takılan hususları bir araya getirdik.

Daha önce kaleme aldığımız (ZS)orunlu Aşı Meselesi başlıklı yazımızdaki hususlara olabildiğince değinmeden PCR Testi bakımından konuyu tahlil etmeye çalıştık.

1. PCR Testinin Tıbbi Müdahale Olarak Hukuka Aykırı Olması

Öncelikle belirtmek de yarar var ki, tıpkı aşı gibi PCR Testi Uygulaması da bir tıbbi müdahaledir. Bu bakımdan PCR Testi uygulamasının da diğer tıbbi müdahaleler gibi hukuka uygunluk şartlarını taşıması gerekir. Bu şartlar, (ZS)orunlu Aşı Meselesi yazısında detaylı olarak incelediğimiz gibi; yetkili kişi, tıbbi gereklilik, tıbbi standart ve aydınlatılmış onamdır.

Öncelikle PCR Testi uygulamasının da tıpkı Covid19 Aşı Uygulamaları gibi hasta ile doğrudan muhatap olan, hastanın aydınlatılmış onamını bizzat alan ve tıbbi müdahalelerde asıl yetkili kişi olan doktorun talimatı ile yapılması gerekir. Yani idari talimat ile Covid19 Aşı uygulaması gibi hiçbir tıbbi müdahale yapılamayacağı gibi yine bir tıbbi müdahale olan PCR Testi de yapılamaz. Başka bir ifadeyle İdare, hiç bir şekilde tıbbi müdahalenin hukuka uygunluk şartları arasında aranan “yetkili kişi” yerine geçemez.

Hatalı sonuç verme ihtimali olduğu çeşitli bilimsel yayınlarda ifade edilen ve bu nedenle tıbbi standart olduğu kabul edilmesi mümkün olmayan PCR Testi Uygulamasının salgının seyrini kontrol altına almak için tıbbi gereklilik olarak görmek kabul edilebilir değildir.

Son ve en önemli husus, PCR Testi uygulamasının diğer tüm tıbbi müdahaleler gibi hastanın aydınlatılmış onamı olmadan yapılamayacağıdır.

2. PCR Testini Zorunlu Kılan Genelgenin Hukuki Değeri

PCR Testi gibi bir tıbbi müdahalenin İç İşleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan genelge ile zorunlu kılınması mümkün değildir. Bunun en temel nedeni söz konusu genelgede uyulması talimatı verilen gösterilen 24.04.1930 kabul tarihli 1593 Sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu ilgili maddeleridir.

Genelge ile verilen talimatta gösterilen 27. maddede şu ifadelere yer verilmiştir;

Umumi hıfzıssıhha meclisleri mahallin sıhhi ahvalini daima nazarı dikkat önünde bulundurarak şehir ve kasaba ve köyler sıhhi vaziyetinin ıslahına ve mevcut mahzurların izalesine yarayan tedbirleri alırlar. Sari ve salgın hastalıklar hakkında istihbaratı tanzim, sari ve içtimai hastalıklardan korunmak çareleri ve sıhhi hayatın faideleri hakkında halkı tenvir ve bir sari hastalık zuhurunda hastalığın izalesi için alınan tedbirlerin ifasına muavenet eylerler.

1593 Sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu 27. Maddesi

Sonuç olarak Kanunun bu maddesinden İç İşleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğü‘nün “kendisine vazife çıkarmasının” hukuki anlam ve değeri yoktur. Her ilin kendi umumi hıfzıssıhha meclisi “gerekirse, talimat olmaksızın kanunun kendisine verdiği yetki gereği” karar alacaktır ve almalıdır.

Konunun daha iyi anlaşılması için bir örnek vermek gerekirse, İç İşleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğü‘nün bu genelgesi, bir bakıma Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü‘nün “hakimler hırsızlık yapanları kasten adam öldürme suçundan cezalandırmakla” yükümlüdür şeklinde talimat genelgesi yayınlamasına benzemektedir ki abes bir iştir.

Adalet Bakanlığı, Hakimlerin nasıl karar vereceğine karışamayacağı gibi, İç İşleri Bakanlığı da Umumi Hıfzıssıhha Meclislerinin nasıl karar alacağına doğrudan karışamaz. Karışmamalıdır. Adalet Bakanlığı (veya HSK) ancak kanuna açıkça karşı gelen (!?) (Savcı Eyyüp Akbulut) gibi kişiler hakkında soruşturma başlatıp, kanunun verdiği yetkilere dayanarak görevden el çektirmek gibi işlemler yapabilir. Aynı şekilde İç İşleri Bakanlığı da yine Kanun ile kendisine verilen yetkiyle sınırlı olarak Umumi Hıfzıssıhha Meclislerinin kanuna aykırı işlem yapması halinde ilgili valiyi veya kaymakamı merkeze çekebilir veya başkaca yaptırımlar uygulayabilir.

Genelge de gösterilen bir başka dayanak ise 72. madde olup bizleri ilgilendiren kısmı, ilk cümledir. Diğer kısımları genel kültür olması açısından okunabilir. Maddede şu ifadelere yer verilmiştir;

57 nci maddede zikredilen hastalıklardan biri zuhur ettiği veya zuhurundan şüphelenildiği takdirde aşağıda gösterilen tedbirler tatbik olunur:

             1 – Hasta olanların veya hasta olduğundan şüphe edilenlerin ve hastalığı neşrü tamim eylediği tetkikatı fenniye ile tebeyyün edenlerin fennen icap eden müddet zarfında ve sıhhat memurlarınca hanelerinde veya sıhhi ve fenni şartları haiz mahallerde tecrit ve müşahede altına vaz’ı.

             2 – Hastalara veya hastalığa maruz bulunanlara serum veya aşı tatbikı.

             3 – Eşhas, eşya, elbise, çamaşır ve binaların ve fennen intana maruz olduğu tebeyyün eden sair bilcümle mevaddın fenni tathiri.

             4 – Hastalık neşreden haşarat ve hayvanatın itlafı.

             5 – Memleket dahilinde seyahat eden eşhasın icap eden mahallerde muayenesi ve eşyalarının tathiri.

             6 – Hastalığın sirayet ve intişarına sebebiyet veren gıda maddelerinin sarf ve istihlakinin men’i.

             7 – Dahilinde sari ve salgın hastalıklardan biri zuhur eden umumi mahallerin tehlike zail oluncaya kadar set ve tahliyesi.

1593 Sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu 72. Maddesi

Genelgede gösterilen 72. maddenin atfı ile, bu maddede öngörülen tedbirlerin sadece 57. maddede sayılan hastalıklar bakımından uygulanabileceği açıkça düzenlenmiştir. Yine Genel Kültür olması açısından 57. maddenin metni şu şekildedir;

Kolera, veba (Bübon veya zatürree şekli), lekeli humma, karahumma (hummayi tiroidi) daimi surette basil çıkaran mikrop hamilleri dahi – paratifoit humması veya her nevi gıda maddeleri tesemmümatı, çiçek, difteri (Kuşpalazı) – bütün tevkiatı dahi sari beyin humması (İltihabı sahayai dimağii şevkii müstevli), uyku hastalığı (İltihabı dimağii sari), dizanteri (Basilli ve amipli), lohusa humması (Hummai nifası) ruam, kızıl, şarbon, felci tıfli (İltihabı nuhai kuddamii sincabii haddı tifli), kızamık, cüzam (Miskin), hummai racia ve malta humması hastalıklarından biri zuhur eder veya bunların birinden şüphe edilir veyahut bu hastalıklardan vefiyat vuku bulur veya mevtin bu hastalıklardan biri sebebiyle husule geldiğinden şüphe olunursa aşağıdaki maddelerde zikredilen kimseler vak’ayı haber vermeğe mecburdurlar. Kudurmuş veya kuduz şüpheli bir hayvan tarafından ısırılmaları, kuduza müptela hastaların veya kuduzdan ölenlerin ihbarı da mecburidir.

1593 Sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu 57. Maddesi

Görüldüğü üzere Kanun tarafından sayılan hastalıklar bellidir. Covid19 bu hastalıklardan biri değildir. Bu nedenle nasıl ceza kanundaki hırsızlık suçu nedeniyle kasten adam öldürme suçu maddesinde düzenlenen ceza verilemeyeceği gibi, aynı şekilde kanunda gösterilmemiş bir salgın hastalık ile “sanki gösterilmiş” gibi tedbir uygulanamaz. Umumi Hıfzıssıha Meclislerinin yetkileri 57. maddede gösterilen hastalıklarla sınırlıdır. Sağlık konularında yetkisi olmayan bir Bakanlığın genelge talimatı olması söz konusu meclisleri yetkili kılmayacaktır.

Kanunda gösterilmeyen Covid19 gibi bir salgın(!) hastalık hakkında kararlar ve tedbirler alabilecek yetkili Bakanlık, İç İşleri Bakanlığı değil, Sağlık Bakanlığıdır. Kanunun 64. maddesinde sürekli görevlendirilen Bakanlık Sağlık Bakanlığıdır.

57 nci maddede zikredilenlerden başka her hangi bir hastalık istilai şekil aldığı veya böyle bir tehlike baş gösterdiği takdirde o hastalığın veya her hangi bir hastalık şeklinin memleketin her tarafında veya bir kısmında ihbarı mecburi olduğunu neşrü ilâna ve o hastalığa karşı bu kanunda mezkür tedabirin kaffesini veya bir kısmını tatbika Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti salahiyettardır.

1593 Sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu 64. Maddesi

Kısaca yetkili olmayan bir idare tarafından yine yetkili olmadığı konularda Genelge ile Kanuna aykırı talimat verilemeyeceğinden, söz konusu PCR Testi Zorunluluğuna ilişkin talimat genelgesi hukuken yok hükmündedir.

PCR Testi sonucu isteyen kurumlar aleyhine bu nedenle Kurumun özel veya resmi kurum olmasına göre idare veya hukuk mahkemelerinde dava yolu açıktır.

Dava yolunun açık olmasından, davadan kesin sonuç alınacağı anlamı elbette çıkarılmamalıdır. Sonuçta, ülkemizde “yeni normal” adı altında Olağanlaştırılmış Olağanüstü Hal uygulaması bulunmaktadır.

Hukukta asla yeri olmayan bu yaklaşım nedeniyle, Savcı Eyyüp Akbulut’un uğradığı meçhul son gibi hukukta asla yeri olmayan sonuçların ortaya çıkması daima mümkündür.

Bu yazı ve internet sitemizdeki diğer hukuki yazılar bireysel hukuki kanaatler olup, kesinlikle hukuki tavsiye niteliği taşımamaktadır.

(*) Tarafımızdan da hukuka aykırı “talimat genelgesinin iptali” için gerekli hukuki süreçlerin başlatıldığını dostlarımızın bilgisine saygılarımızla sunarız.

Versiyon: 1.0.