Kütüphane

Bugün Türkiye coğrafyasında, kitap denilince, çoğu insanın aklına ilk olarak okul sıralarında eline aldığı ders kitaplarıyla, biraz okumaya meraklıysa diğer Türk ve dünya klasikleri gelebilir. Ancak kitap bundan çok daha fazlasıdır.

Kitaplar, aslında oluşturdukları kültürle içinde bulundukları yerin anlayışını gösteren değerlerdir. Bir insanın giyiminden, konuşmasından, oturuşundan çok daha fazlasını kitaplığına bakarak anlayabilirsiniz mesela.

Sade yaşamı tercih edenlerin kitaplar konusunda attığı ilk adım, kitapları kiralama veya ödünç alarak okumaktır. Günümüzün sade yaşamcıları için bir de dijital kitaplar büyük kolaylık sağlamaktadır.

Her iki durumda da gereksiz kağıt ve yer israfının önüne geçildiğine şüphe yoktur.

Sadeleşmek için diğer tüm “şeylerle” olduğu gibi kitaplarla da “gönül bağı” kurmaya gerek yoktur.

Sıfır Noktası – Bir Göç Hikayesi

Bu yazı için yaklaşık okuma süresi: 5 dakika

19.10.2021 tarihi bizler için bir dönüm noktası. Belki de başlama noktası. Bu tarih İstanbul’daki hayatımızdan vazgeçerek, geçmişte hiçbir bağımızın olmadığı Çanakkale’nin Bayramiç ilçesine iki küçük çocuklu genç bir aile olarak göç ettiğimiz tarih.

Bayramiç Yıldırım Akbulut Meydanı ve yeni köylü bir çocuk. Bayramiç – Ekim 2019

Göç, konfor alanından uzaklaşmak mı demek? Bu yüzden mi bu kadar zor ve sancılı?

Saplı kaldığımız yaşamlar var. Şehirde asansörleri, büyük evleri, etiketleri; kırsaldan kopmayı bir başarı olarak biliyor, geceleyin yıldızları görmemeyi, ayın döngüsünü bilmemeyi, her mevsim her türlü sebze meyveye ulaşabilmeyi lüks zannediyoruz.

Toprağa, taşa, hayvana elimiz ayağımız değmeden büyüyoruz. Bunun acısını her nerede farkediyorsak orada başlıyor sorgular. Yaşamak bu değil hissi geliyor derinlerden. Ait olduğun yeri yadırgayarak; kişileri, evleri, hayatları, ruhları farkederek samimiyetleri sorgulamaya başlıyoruz.

Ne yazık ki kırsal çoktandır kendi özünü kaybetmek üzere çünkü kırsallı kalan yok denecek kadar az. Köylü şehre koşma derdinde. Okul, evlilik, iş için bir şekilde kaçma hevesinde. Kendimi şehre atayım da nasıl olursa olsun kavrulup giderim diyorlar. Demek ki hepimiz bir yerlerde konfor arıyoruz.

Elma hasadı ardından donup kalanlar. Gedik – Ocak 2022

#hikayesinibil diyoruz ya, kişi kendi hikayesini bilmeye, görmeye, dokunmaya, duymaya ne zaman başlıyorsa işte o zaman konforu hissetmeye başlar.

Konfor ruhun sıkışmaması, fıtratının huzura erdiği yerlerdir. Bedenlerimizin daralmadığı ruhlarımızın sükunetle nefes aldığı mekanlardır. Gerçek huzur insanın kalbindedir. Esas konfor belki de insanın sınırlarını zorlamasıyla mümkün.

Her şey gibi konforu da çocuklukta öğrenmeye başlıyoruz, lakin yalancı konforlara saplanırsak hangisinin saf ve gerçek olduğunu nasıl ayırt edeceğiz?

Kışın üşüyebilmektir belki de konfor? Hangimiz şehirde kışın üşüdük? Üşüyebilmek bile bir lüks şehirli için. Çünkü öyle olmaz. Çünkü üşümek hastalık getirir diye mevsimlerden koptuk. “Fark etmiş” yazarlar kitaplarında bunu hep yazar mevsimi hissedebilmeyi.

Sirkadiyen ritimden, mevsimlerden gece ve gündüzden aydan yıldızlardan uzaklaşmayı marifet bildik. Teknoloji = konfor atfedildi.

Ne acı ki çocuklarımız biz nasıl yaşarsak konforu o zannedecek. Yeşilin derman olduğunu yeşilin konfor olduğunu çok azımız hissedecek. Zinciri kıranlar, zor olsa da öğrenilmiş çaresizliklerden sıyrılanlar ve en mühimi esneyebilenler için tünelin ucunda ışık var.

Hissedenlerden olmak için esneyenlerden olalım.