Dostlarımızın bildiği gibi "Yeşil Derman; saf, sade, samimi" derken saflık gıdayı, sadelik yaşamı, samimiyet ise insanı kendine konu ediyor. Bugün sizlerle saflık başlığında yani bir gıda hakkında sohbet edeceğiz.
Gıda denilince akla ilk olarak ağız yoluyla vücuda alınan ve mide – bağırsak yoluyla da sindirilen şeyler geliyor. Oysa gıdanın bir anlamı da vücudu ve hatta zihni besleyen şeyler demektir. Bu nedenle insanın ilk gıdası anne sütünü veya “doğum aşılarını” saymazsak yeryüzüne geldiği anda içine çektiği ilk şey olan havadır. Ve yine insanın bu dünyadan göçmeden önce tadına baktığı son şey de havadır. Sadece hava denilen gıdanın sindirim yeri farklıdır, o kadar. Havayı mide – bağırsak değil akciğer sindirir. Kısaca hava, insanı ilk anından son anına kadar besleyen yegane şeydir. Peki bu kadar önemli bir gıda olan hava hakkında ne biliyoruz.
Suyun hidrojen ve oksijenden ibaret olması gibi hava denilen şey de; azot (%78), oksijen(%20), argon(%1) ve karbondioksit(%0,03) gibi elementlerden ibarettir. Yani içimize aldığımız havada zannedilenin aksine oksijen değil azot daha fazladır. Havanın yer yüzünden gök yüzüne doğru 150 km boyunca uzanan haline kısaca atmosfer denmektedir.
Burada küçük bir parantez açarak belirtmek gerekir ki, milyarlarca dolar harcanarak diğer gezegenlerde aranan ilk şey aslında “hayat” değil işte bu “havadır.” Mantık basittir; hava olan yerde hayat da olacaktır, olmalıdır. Ama işin ironik ve ibretlik tarafı, insanlık elindeki “gerçek” ve “bedava” olan havayı har vurup harman savururken; bir “hayal” uğruna “milyar dolarları” harcamaktadır. Görünen o ki, ay ve güneş tutulmasının saniyesine kadar hesaplayan insanlık, kendi akıl tutulması karşısında çaresiz kalmıştır.
Konuya geri dönecek olursak, nefes almak demek, en kaba tarifle yer yüzündeki havanın içimize çekilerek akciğerlerimiz vasıtasıyla kanımıza hava almaktan ibarettir. Burada kan ve kan damarlarının görevi havalandırma borularıyla aynıdır. Hava, havalandırma borularından çok, havalanması gereken odalar içindir ki o odalar vücutta hücre adını alır. Her bir daire bir organ, bina ise tüm bedendir.
Hava, tüketilen diğer tüm gıdalar gibi içeriği bilinerek tüketilmesi gereken bir besindir. Yani tüketilen gıdaların etiketine bakıldığı kadar havanın da etiketini kontrol etmek gerekir. Peki havanın etiketi nerededir ve bu etiketi kim verir. Başta gelen herkesin bildiği etiket kokudur ve etiketlemeyi de burun yapar. Bir yerde kötü koku varsa oranın havası kötüdür. İnsan, nasıl sadece belirli bir desibel aralığındaki sesleri duyuyor ve duyamadığı sesleri inkar etmiyorsa koku için de aynı durum geçerlidir. Bir köpek kadar koku alamamak veya sadece herhangi bir koku alamamak “o kokukunun yani havanın aslında orada olmadığı” anlamına gelmez.
Havanın saflığı elbette sadece kokuyla anlaşılmaz. Öyle ki, kimi zaman “güzel” kokan şeyler aslında “kötü” havanın etiketidir. Bunun en bariz örneği parfüm, deodorant, oda spreyi ve deterjan gibi doğrudan tüketicilerini “kötü olmadığına” inandırmak amacıyla bir araya getirilmiş kimyasal tertiplerdir. Bu kimyasal formulllere karşı insanın kendini koruyabileceği basit bir formul vardır; “güzel kokan şey doğal halindeyse iyidir; güzel kokan şey insan eliyle ortaya çıkmışsa aldatıcıdır, hem de çok kötüdür.”
Şuna tüm kalbinizle inanabilirsiniz. Endüstrinin yani sermayenin gücü yetse “pis kokan fabrika bacalarından güzel kokular salabilir.” Ve daha acısı şuna da emin olabilirsiniz ki, bir fabrikadan “güzel” kokular yayılınca milyonlarca insan o fabrikadan kendi şehrine de isteyecektir. Yoksa, sırf güzel kokuyor diye “etiketine” hiç bakmadan vücuda sıkılan kimyasal formüllerin başka bir izahı olamaz.
Kısaca hem kendi bedenimizdeki odalara yani hücrelere, hem evimize, hem şehrimize aldığımız hava birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Bu havalardan en kolay bozulup, en hızlı etkisini göstereni bedene alınan havadır. Ama bedenlere alınan havalar, dünyanın da havasını bozmaktadır. Ve dahası dünyanın bozulan havası, bedeni de bozmaktadır.
“Benim ülkemdeki fabrikaların insanların havasına ne zararı olabilir?” diyerek uluslararası temiz hava sözleşmelerinden çekilen devlet başkanı ne kadar cahilse, “Benim parfümün dünyanın havasına ne zararı olabilir?” diyen kişi de o kadar cahil kalmaktadır.
Özetle, saf gıdaların başında hava gelmektedir. İnsan ne yediğine dikkat etmezse midesi hangi havayı yediğine dikkat etmezse ciğeri yanar. Saf gıdaların sağlığa faydaları gibi temiz hava da sağlığa bir çok faydası ile az ötedeki doğada öylece durmaktadır. Tercih yine insanın.