Düşünmek Üzerine

Çok fazla düşünmeden önüne gelenleri tüketen koyunlar. Acelle Yaylası / Sakarya

Ne garip şu dünya. Kalabalıklar içinde yalnız ama yalnızken kalabalıklar içindeyiz.

İçimizin en derinlerinde başlıyor yalnızlıklar ve kalabalıklar. Bir hücreyken karanlıklar içinde hepimiz, o derin karanlıkta tek tek çoğaldık her gün. Öyle ya, gözle görünmez birer hücreydik hepimiz, hiçlikten gelmeden hemen önce.

Ürperiyor insan, geldiği karanlığın derinliğini düşündükçe. Her anı, sanki her an “öyleymişiz” gibi yaşadık. Oysa akan bir nehirde, bilinmez bir hızda ama nehrin uzunluğuna göre çok kısa bir aralıkta akıp giden saman çöpünün üstündeki karıncalar gibiydik. Çöpe yön verirken, nehri beğenmeyenler de bizdik.

Bebektik, anne babamız vardı. Çocuk olduk, akrabaları öğrendik. Büyüdük arkadaş olduk. Kendimizi her aşamada bir şekilde bir yere ait hissettik. Öyle ki daha da büyüdük, milleti tanıdık. Hatta bu millet için tanıdıklardan geçmeyi bile öğrendik. Sonra bir karanlıkta yine tek kalmayı duyduk ve hatta o karanlığa nicesini koyduk.

Bugün kaybettiğimiz en kıymetli beceri düşünmek. Kendi hakkımızda ve varlığımız hakkında. Düşünerek; bir hücreden, bir evrene; evrenden yine toz zerresine yol çizebilmek.

Düşünmüyoruz. “Kendimizi” hiç düşünmüyoruz. Kendimizi düşünmediğimizden, başkasını düşünmeyi de düşünmüyoruz.

Düşünmenin, hayvanlar gibi yaşam ihtiyaçlarını gidermenin ötesinde daha değerli bir şey olduğunu hatrımıza getirmiyoruz.

Bir hücremiz kadar evrene, evren kadar bir hücremize hizmet etmiyoruz.

Geliyoruz, gidiyoruz.